Geçen hafta tam 1,5 yıl üzerine ilk kez Çanakkale’den ayrıldım. Tam 1,5 yıl önce en son İstanbul’a Zeynep’in doğum günü için gitmiştim, hemen ardından salgın çıktı evlere kapandık. O günden beri ilk kez geçen hafta bir yoga tatili için Muğla’ya gittim. Zaten kış boyunca Trabzon’daki yoga stüdyosunun online derslerine katılmıştım, yaz kampına da onlarla katılmak istedim.
Gitmeden üçüncü doz aşıyı da olmuştum, ancak gene de toplu taşıma kullanmak istemedim ve kendi aracımla yola çıktım. İzmir’den (Zerrin Pulathaneli) arkadaşımı da alacağım için bir gece onlarda yatmaya karar verdim. İyi ki molalı bir yol düşünmüşüm, çünkü, Çanakkale’den İzmir’e varmam neredeyse 9 saati buldu, kıyıdan giderek yollarda oyalandım, ama gecikmemin asıl sebebi uzun yol şoförlüğünü unutmuşum, oyuncak araba sürer gibi acemi, acemi sürdüm.
İzmir’e vardığımda gerçekten de bir hayli yorulmuştum.
Ertesi gün ise yolları bildiğini iddia eden Zerrin’e uyduğum için defalarca yanlış yollara girip, geri dönerek bir sürü vakit kaybettik ama sonunda Gökhan’ın nereden bulduğunu bir türlü anlayamadığım ücra bir köydeki kampa ulaştık.
Buraya kadar her şey daha önceki yoga kamplarımıza benzese de bu yıl gittiğimiz kamp diğerlerinden çok farklı idi. Elbette gene her seferinde olduğu gibi doğa ile iç içe ancak bu kez odalarda temiz yataklar, kapılar, sallanmayan tuvaletler, modern banyolar ve klima vardı.
Yenice vadi adı altında susuz bir vadide kurulu, vadinin mermer karışık muhteşem taşlarının, camın ve ahşabın çok dengeli kullanıldığı güzel modern bir mimariye sahip, en az 20 dönüm araziye kurulmuş bir oteldi. En çok da peyzajla uğraşılmış, kendini doğal yollardan temizleyen bir gölet, lavanta bahçeleri, ahır ve sebze bahçesinden oluşan, vadinin kendi florasından da faydalanarak yapılmış, çok başarılı bir bahçe ortaya çıkmış. Tam yogacılara göre bir yer, çok güzel bir yoga platformu vardı. Hava ve toprağın zaten bol bol bulunduğu ortama su elementi de eklenmiş, bahçelerde sık sık ateş yakılacak ocaklar kurulmuş, sıcak havaya rağmen özellikle birinde her gece ateş yakılıyordu. Böylece hava, su, toprak ve ateş olarak 4 elementi de bolca barındıran bir ortam vardı.
Üstelik internet de çok zayıftı. Böylece yogilere doğal bir meditasyon ortamı sunuluyor olsa da modern hayatın gerekleri için internet artık olmazsa olmaz. Örnek olarak para ödemek için kartı verdiğinizde, resepsiyonda internet çekmediği için, post cihazını kapının dışına çıkarıp, bir ağacın dalına takıyorlar, dalda ödeme gerçekleştiriyorsunuz.
Bizim programda her gün sabah yedide bir hata yoga, akşam altıda bir yin yoga dersi vardı. Sözüm ona gün içinde de sakin kalıp, düşünceye dalmak, meditasyonlar yapıp gelecek günler için içsel enerji toplamak gerekir. Biz ise artık 1,5 yıldan beri sakin kalmaktan helak olmuştuk, aradaki saatlerde soluğu en yakın deniz olan Gökova körfezinde alıp saatlerce denize girdik, hatta bir gün tekne kiralayıp, koylarda dolaştık.
Bu yıl müsilaj nedeniyle Lapseki’de (bize en yakın plajlar) denize girmek istemediğimiz için deniz tatili de çok iyi oldu.
Dönerken biraz olsun acemiliğim ortadan kalkmıştı, ancak bu sefer de inanılmaz bir bayram trafiği vardı. Bir de neredeyse Babakale’de (Sokakağzı plajı) tatil yapan Zafer ve ailesine uğramak istediğim için yolu bir hayli uzattım, birkaç saat de yemek yedik. Uzun sözün kısası bu kez Muğla’dan eve tam 13 saatte geldim. Bütün İstanbul sanırım Edremit körfezi kıyılarında tatil yapıyor, o kadar kalabalık vardı.
Ertesi gün arife günüydü, bu bayramda 2 yıldan beri ilk kez hem bayram ziyareti yapacağız, hem de bize gelen olacak, ben de tatlı börek vs hazırlık yaptım. Biz çok uzun yıllardan beri kurban kesmiyoruz, bağış yapıyoruz. Ancak bu yıl Serdar (evin yapım ustası) ve ailesi hem kendi aldıkları zeytinliğe bakmak hem evin tadilatını yapmak üzere geldiler. Sonuç olarak yıllardan beri ilk kez, dün ellerimizle kurban etini böldük, kestik, kavurmalar yaptık.
Mezarlık ziyaretlerini arife günü yapmıştım. Çünkü eniştemin mezarı Lapseki’de, Semra’nınki Çanakkale’de, yani arada bir hayli mesafe var, bayram sabahı telaş etmek istemedim.
Çünkü evde misafir ağırlamayı da unuttum, 20/ 30 kişilik temalı partiler hazırlayan ben, bir çay masasında ne yapacağımı şaşırmaya başladım.
Kurban bayramı olunca ilk gün kurbanın telaşı oluyor, gene de iki yıldan beri ilk kez bayram ziyaretine gittim.
İkinci gün ben ziyaretçilerimi bekleyeceğim, bize gelecek herkese ikinci gün gelin dedim.
Üçüncü gün ise Gelibolu’ya geçip oradaki ziyaretleri yapacağım. Maalesef bayram öncesi bir çocukluk arkadaşımı daha kaybettim, annesini ziyaret edeceğim. Umarım bayramın tam ortası olduğu için feribotta çok beklemeyiz.
Bayram sonrasında ise dayımın oğlu birkaç günlüğüne geliyor, onun gidişinden sonra da ben İzmir’e düğüne gidip, kısa bir deniz tatili yapacağım.
Bir yandan da bütün hızıyla evin işleri yapılıyor. Bu kış kırılan su olukları tamir edildi, dış cephe boyandı, bayramdan sonra zedelenen duvarın tamiri yapılacak.
Yetmezmiş gibi, bütün derslerimden geçtiğim halde açık öğretimden yaz okulunda da 2 ders aldım, ders de çalışıyorum.
Sonuç olarak sanki ufaktan tefekten hayatın ritmini yakalamaya başladım.
Salgının hemen sönümleneceğini hiç düşünmüyorum, çünkü aşı olmayı ret eden çok insan var. Ben ilk 2 aşıyı attenüe aşılardan olmuştum, üçüncü aşı ise mRNA aşısı oldum, umarım bu aşıdan ikinci doz için de izin çıkar da olurum. Çünkü belli ki bu aşı direnci devam ettikçe salgın da devam edecek, bari bireysel korunmaya devam edelim.
Şimdilik sosyalleşme açık havada yaptığımız bir faaliyet.
Harikasınız❣️
Sevgili Ayşenur Hocam iyi ki geldiniz, sizi görmek birlikte vakit geçirmek çok güzeldi. Ekip zaten harikaydı bir sonraki buluşmamız için sabırsızlanıyorum. sarıldım size kocaman, sevgilerimle.