Galiba iyice yaşlandım, eskiden ‘öz Türkçe’ yani yeni moda kelimeleri kullanınca büyüklerimiz ‘bu nasıl söz’ diye bize kızarlardı. Şimdi artık nesil karşıtlığının yanlış tarafındayım, ben gençlere ‘bu nasıl Türkçe’ diye kızıyorum.
Geçen yıl evde mahsur kaldığımız sürelerde önüme gelen online eğitimi almıştım. Bunlardan biri de fitoterapi eğitimiydi. Bunca eğitim programı arasında hiç memnun kalmadığım ve boşuna para verdim diye düşündüğüm tek eğitim de buydu.
Elimi verdim kolumu kurtaramıyorum. Şimdi ayda bir farklı numaralardan beri arayıp bir başka kurslarına başvurduğum için ‘ARAMA SAĞLADIK’ diyorlar. Oysa ben hiçbir yeni kurslarına başvurmadım, çünkü o kurumdan aldığım tek kurstan hiç memnun kalmadım.
Tamam, anlıyorum eski müşterileri arayıp, yeni programlarını hatırlatmaları, aranan için neredeyse taciz boyutlarına vardığı halde, satıcı firma açısından olağan kabul edilen bir pazarlama tekniğidir. Ancak şu ARAMA SAĞLADIK lafı nereden çıktı? Kim icat etti? İşte bunu hiç anlayamıyorum.
Benim bildiğim telefon edince aradım demek yeterlidir, arama sağlamak da neyin nesi? Sanki telefon ederek bana keyif bağışlıyorlar. Açıkça taciz ‘sağladıkları’ için minnettar mı kalmam bekleniyor vallahi hiçbir şey anlamadım.
Her seferinde farklı biri arıyor ve hepsi de aramayı sağlamış oluyorlar. Artık bu nasıl bir söz birliğiyse?
Doğru çizmelerini giyene kadar yalan dünyayı dolaşırmış. Sanırım bir birlerine yalan yanlış konuşma bulaştırıyorlar.
Bundan yıllar önce bir kongreye gitmiştik. Rehberlerden biri otobüsün mikrofonunu eline aldı ve neler yapacağımız açıkladı. Ne yapacağımızı hiç birimiz anlamadık, çünkü kız bizim bilmediğimiz bir gramerle konuşuyordu. Mesela saat onda salonda olmuş olacağız diyor. Her fiili olacağız ile belirtiyor. Gelmiş olacağız, görmüş olacağız, yemiş olacağız…
Olacağız, varacağız, yiyeceğiz, gideceğiz… Türkçe böyle konuşulmaz mı? Hele bir sözü var ki üzerine destan yazabilirim. Otele DÖNÜŞ YAPMIŞ OLACAĞIZ dedi. Türkçe otele DÖNECEĞİZ denmez mi?
Dönüş yapmak ne demektir? Hele ki dönüş yapmış olmak nereden çıktı? Hangi gramer ormanında kayboldun da yolunu bulamadın?
Sanırım uzun yıllar Avrupa’da yaşadı, o nedenle bu kadar yersiz ve sık ‘to be’ fiili kullanıyor diye düşündüm.
Devamı var; ilk rehberin konuşması bittikten sonra İstanbul’dan bizimle birlikte gelen ve o ana kadar normal konuşan bir başkası mikrofonu aldı. Ve, iki arada bir derede ona da olanlar olmuştu; o da katılmış olacağız, olmuş olacağız, sağlamış olacağız diyerek bizi ‘to be’ bombardımanına tuttu. Yani yanlış konuşmak için, tek sefer yanlış konuşma dinlemesi yetti. Neyse ki ilk rehberle sadece bir kaç saat beraberdik, böylece kongre boyunca geçirdiğimiz birkaç günde bizim kıza to be’yi unutturmayı başardık.
Bir sürü yeni nesil kullanım duyuyorum, çoğu da bir sefer herhangi bir dizide duyulup, canla başla benimsenmiş İngilizce Türkçesi diyebileceğim ya da tamamen uydurukça söylemler.
Mesela kendini başkasıyla tanıştırırken; Ahmet ben. Bu tamamen uydurmaca bir tanımdır. Türkçede adım Ahmet denir. Ahmet ben denmez. Böyle bir kalıp yoktur.
En rahatsız olduğum yeni kalıplardan biri de; yapmam mı, sevmem mi, gelmem mi kullanılmasıdır. Sen istersin de ben iki elim kanda olsa bile, yapmaz mıyım? Uzun zamandır görüşmedik, çağırırsın da gelmez miyim? Bu kadar güzel kokan çiçeği sevmez olur muyum? İşte bu şekilde kullanılır.
Son zamanlarda çok sık kullanılan; hayatta en son istediğim şey, seni üzmek gibi bir cümle de yoktur. Türkçede seni üzmeyi asla istemem, hayatta üzülmeni istemem şeklinde söylenir.
Sadece gramer yanlışları değil ki? Sesler de yalan yanlış söylenir oldu. Bütün kızlar ş ve s seslerini birbirinin yerine söylemeye başladı.
Yazarken de bütün bitişik yazılması gereken –de, -ki ekleri ayrı yazılmaya başladı. Şehir de yazılışı, sadece kasaba değil şehir de sular altında kaldı cümlesinde doğrudur, beni arayan şehirde bulur cümlesinde ise bitişik yazılmalıdır. Sen de arabaya binecek misin doğru. Kalem sende mi doğru.
Sende arabaya binecek misin olmaz, kalem sen de mi olmaz.
Biraz insaf yahu.