Bu yazıda yazlık sebze bahçesini nasıl hazırladığımızdan bahsetmek istiyorum. Yazlık sebze bahçesinin hazırlanmasına bir önceki yazdan başlanıyor.
İlk iş önümüzdeki sene için (sonraki yıllara da saklamak için bir yıl için gerekenden gereken miktardan iki, üç kat daha fazla) tohum elde etmek.
Tohumu elde etmenin birkaç yolu var; domates, biber, kabak gibi sebzelerin, tadı, kokusu, şekli güzel olan bir kaç tanesinin çekirdeklerini sebzeden ayırdıktan sonra kağıt üzerine alarak, çok güneş almayan ama nemli olmayan bir ortamda kurumalarını sağlıyoruz. Patlıcandan henüz tohum almadık, ama ilk çıkanlardan birkaç patlıcanı tohumluk olarak ayırıp, dalında iyice olgunlaşmasını bekleyip, belli bir olgunluğa gelince çekirdeğini ayırıyorlar.
Fasulye, börülce, bamya gibi bazı sebzelerde bitkiyi olduğu gibi tohumluk bırakıyoruz. Tohumluk ayrılan bitkilerin fasulyelerini toplamıyoruz ve olgunlaşmaya bırakıyoruz. Burada genellikle kimsenin aklına gelmeyen bir noktadan söz etmek istiyorum. Bitkiler kendi soylarını devam ettirmek için çiçek açıp, sebze veriyorlar, bizi beslemek için değil. Fasulye örneğinden devam edece olursam tohumluk ayırdığımız ve toplamadığımız bitkinin üzerinde artık yeni fasulye yetişmiyor, mevcut fasulyeler olgunlaşmaya devam ediyor, oysa üzerindeki fasulyeleri (tohumlarını) topladığımız bitkiler, hızla yeni fasulye vermeye devam ediyor. Çiçekler de öyle, gülleri kestikçe yeniden açıyorlar, eğer dalında solmasına isin verirseniz, yeniden tomurcuk yapmıyorlar.
(Yani sebzeleri topladıkça yenilerinin çıkmasını sağlamış oluyorsunuz. Sebze bahçesinin evin hemen yanında olmasının en büyük faydası; her gün ufak da olsa hasat yapabilmek. Bahçeyi haftada bir toplasanız, birçok sebze biraz kartlaşmış olacak ve diyelim ki toplamda 5 kilo fasulye toplayacaksınız, aynı bahçeyi haftada üç kere toplasanız, üç seferde de 3/4 kilo toplayabiliyorsunuz, hem de taptaze oluyorlar. Sonuç olarak sık hasat yapmak verimi artırıyor.)
Fasulye gibi bazı tohumlar çok belirgin iken birçok tohum benim gibi acemi biri için karışabiliyor. Tohumu tanısanız bile cinsini karıştırabilirsiniz, çünkü mesela domatesin bir sürü cinsi var, en deneyimli çiftçiler bile karıştırabilir, yani mutlaka tohumun hangi cins olduğunu ve nereden geldiğini yazmak lazım.
Biz kendi ürettiğimiz tohumlara sadece mesela armut şeklinde kabak yazarken, komşumuzun atalık tohumlardan ürettiği ve bize getirdiği kavun, karpuz gibi meyvelerden ürettiğimiz tohumları da mesela köyden ( yada Emine) karpuz diye kayıt ediyoruz. Halileli domates, Bayramiç fasulye, Sapanca kabak, Fundanın annesi acı biber, Ayşe’nin Marmaris’ten getirdiği kavun gibi hem ürünün türünü, geldiği yeri hem de bize hatırlatan bir özelliğini yazarak saklıyoruz. Ayrıca Belediyenin kendi tohum bankasında ürettiği, bazen de farklı sivil toplum kuruluşlarının ürettiği ve dağıttığı tohumlardan da alıyoruz. Bazen köy pazarındaki köylü kadınlardan, arkadaş tarlalarından da tohum aldığımız oluyor, onları da isim vererek saklamaya özen gösteriyoruz. Bir başka tohum aldığımız yer de Rize; alışık olduğumuz ve burada pek de bilinmeyen karalahana, ince saplı pazı, sultani bezelye gibi tohumları oradan getiriyoruz.
Ayrıca maydanoz, havuç gibi bazı bitkilerin tohumlarını hazır paketlerde alıyoruz. Emre’yi ziyaret için Lozan’a gittiğimizde oradan bile tohum aldık, anladık ki, onların tohumlarının genetiği ile oynanmamış, oradan getirdiğimiz tohumların hepsini ertesi yıl da üretebildik, bizdeki hazır tohumları ise her sene yeniden almak zorundasın.
Son 2 yıldan beri kompost yaptığımız alanlardan yeterince çeri domates çıktığı için onlardan tohum yapmıyoruz.
Kıvırcık marul, kişniş, dereotu, turp, karalahana gibi çok ince tohumlu bitkilerin kendiliğinden tohum dökmelerini bekliyoruz.
Kabak, kavun, karpuz, bezelye, havuç gibi bir sürü sebze direk tohumdan dikiliyor. Bunların tohumlarının bazıları çok küçük oluyor, elle savurunca bazen hepsi aynı yere birikiyor, dağılımın homojen olması için iyice mısır unu ile karıştırıp, o şekilde serpiyoruz.
Patates, soğan, sarımsak gibi bazı kök bitkiler biraz farklı; soğanların tohumları bir yılda ufacık soğancıklar haline geliyor, bunlardan alıp dikiliyor. Sarımsakların dişleri ayrılıp dikiliyor. Patatesler ise genellikle köklenince ufak parçalara ayırıp, o parçaları dikiyoruz, aslında minik patatesler şeklinde Nisan başında dikiliyor. Evde köklenen, sürgün veren bütün soğanları da toprağa oturtuyoruz.
Her bir bitkinin uygun dikim zamanı var, bu zamana uymak gerekiyor.
Bazı bitkilerde tohumlar direkt olarak dikilirken, birçok bitkide fide yetiştirmek gerekiyor. Mart ayı gelince yaz sebzelerinden fide üretimi zamanı gelmiş oluyor, tohumları viyollere dikip seraya alıyoruz. Bunları sabırla sulayarak, hava sıcaklığına göre seranın pencerelerini açıp, kapatarak sera içi sıcaklığı ayarlıyoruz ve fidelerin büyümelerini bekliyoruz. Çanakkale ve Lapseki’de fide alabileceğimiz yerler belirledik, eksik fideleri de oralardan alıyoruz. Oralardan aldığımız fidelerin yerli tohum olmasına dikkat ediyoruz. Bu yıl Nermin renkli domates tohumlarını kaybettiği için bulursak sarı, yeşil, siyah domates fidesi de alacağım.
Bizim köyde havaların durumuna göre Hıdrellez civarında dikim işlemleri başlıyor ve Mayıs sonuna hatta Haziran başına kadar sürebiliyor. Bu yıl havalar Mayıs ayının ortasına kadar bir hayli serin gideceği için sebze dikim işini Hıdrellezden sonraki haftaya bıraktık, çünkü köyümüzün denizden yüksekliği 270 metre ve gece sıcaklıkları henüz 10 derecenin üzerine çıkmadı. Bu yıl sebze bahçesinde ilk kez malç yapacağız, dikimi yapınca yazmayı düşünüyorum.
Şimdilik sadece bal kabaklarını diktik, geçen yıl pek verimli değildiler, bu yıl onlar için de bir iyilik düşündüm. Kabak çok fazla su ve gübre isteyen bir bitkidir, Rize’de gördüğüm kadarıyla bayır aşağı salınmaktan da pek hoşlanır. (Bizim köyde kanalizasyon var, ancak yetersiz olduğu için fosseptik kuyu yaptırdık, iyi ki yaptırmışız, birkaç yeni ev yapılınca kanalizasyon sizlere ömür hale geldi. Neyse bizim kuyu bahçenin kuytu bir köşesinde, bayağı gevşek taşlarla örüldüğü için, bahçenin o köşesinde toprağın diğer yerlere göre ciddi derecede nemli olduğunu ve çok daha fazla yabani ot geliştirdiğini fark ettim. Hem de yokuş bir alanda, güneşin en kızgın zamanında meşe gölgesinde kalıyor. Tamam, burası Rize’ye çok benziyor diye düşündüm, Rize’nin bal kabağı da çok güzel olur.) Ben de bu yıl tam bu bölgede kabaklar için yer kazdırdım.
Nermin çeşitli kabak türlerinden 10 tane fide yapmış, bunlardan 7 tanesi dikilecek kadar büyümüştü. Dört tane de Rize kabağı çekirdeği buldum.
Dikme işleminden önce kazılmış toprağı iyice ufaladım, gübre ile karıştırdım, can suyu verdim, ondan sonra fideleri dikip, üzerlerine de zararlılardan ve köstebekten koruyacağını umduğum gülleci bulamacı döktüm. Son olarak bu gün güneşten korumak için üzerlerini yaprakla örttük. Rize çekirdeklerini ise tohumdan diktim. Bundan sonra artık fidelerin biraz daha büyümesini bekleyerek altlarını toprakla yükselteceğim ve işi tabiat anaya bırakacağım. Fosseptik kuyusunun bereketine güvenmekle doğru mu yaptım yaz sonunda anlaşılacak.