Emekli olduğumda yerleşmeyi düşündüğüm yerlerden biri İznik idi, çünkü seramik yapmayı ve Osmanlı usulü süsleme sanatını öğrenmek istiyordum. İznik’e değil ama Çanakkale’ye yerleştim. Çanakkale, ülkedeki en önemli seramik fabrikalarının bazılarının bulunduğu bir kenttir. Hatta Çan ilçesinin girişinde seramiğin başkenti yazan bir tanıtım levhası var, kasabanın en önemli geçim kaynağı seramik fabrikası demek yanlış olmaz. Sanırım bölgede seramik için çok uygun toprak bulunuyor, çünkü Troya’dan beri kendine has bir üslupla (bana aşırı şatafatlı gelen) üretilmiş seramikler var. Osmanlı döneminde de İznik ve Kütahya gibi Çanakkale de seramik üretilen merkezlerden biri olagelmiştir.
Seramik kaplar, arkeolojik alanların yaşını hesaplarken, antik ticaret yollarını belirlerken ve bulunan uygarlığın, hangi paleontolojik döneme ait olduğunu belirlerken, yerleşkenin hatta kimi zaman perihistorik yerleşkelerin (henüz kendileri yazı yazmaya başlamamış, ancak çevresindeki yazı yazan uygarlıklardan haklarında bilgi alınan bölgeler) gündelik hayatlarını öğrenmeye çalışırken, çok önemli bir göstergedir. Troya şehri; gerek Homeros’un aktardığı hikayesi, gerekse bir o kadar ilginç olan bulunma hikayesi sayesinde arkeoloji bilimi için o denli önemli bir buluntudur ki dünyanın neresinde bir arkeolojik kazı yapılsa bulunan seramikler Troya’nın hangi katmanının yaşındaysa ona göre tarihlendirilir, ( örnek Truva IV ile yaşıt arkeolojik alan vb).
Son 2 yıldan beri Anadolu Üniversitesinin ‘Kültürel Miras ve Turizm’ bölümünü okuyordum, bu yaz mezun oldum. Seramik yapım ve süsleme teknikleri, hangi tekniğin ne zamanı işaret ettiği ve Truva’nın seramiklerinin tarihçesini bu nedenle gayet güzel öğrendim. Aslında ikinci üniversite, yapılacaklar listeme sonradan (salgın sayesinde) girdi, ama çok iyi oldu böylece arkeoloji ve mitoloji gibi gerçekten ilgimi çeken 2 önemli konuda sistematik bilgi sahibi oldum.
Bu şehirde çarşıda, sokak aralarında, turistik olan olmayan bir çok seramik atölyesi, dükkanı ve bir de seramik müzesi var. Buraya taşındığım günden beri bir kursa katılmak aklımdaydı, ancak geçtiğimiz kışa kadar bir türlü kısmet olmamıştı. Sonunda, ilanında benim derslerden öğrendiğim bazı teknikleri öğreteceğini yazan bir kurs buldum ve ona katıldım. Bu ilandan önce hiçbir ilanda şu, şu teknikleri öğreteceğini yazan birine rastlamamıştım. Seramik hocası, benimle yaşıt (birbirimize devrem diye takılıyoruz), telefon sesini çavbella olarak ayarlamış, hayatı Hulusi Kentmen’li bir Türk filmine benzeyen bir İstanbul hanımefendisi ve emekli akademisyen. Elbette her şeyi usulüne göre öğretmek istiyor. Başlangıç aşamasında çamura elle şekil vermeyi öğreniyorsunuz ve yamuk yumuk bir sürü nesne yapıyorsunuz. Ben bir türlü şekillendirme, boyama ve süslemede gerekli olan sabrı gösteremedim, dolayısıyla hayli tuhaf görünen, henüz onlarla ne yapacağımı bilemediğim bir sürü kasem, buhurdanlığım, kendini saksı sanan nesnelerim oldu. Sonunda dış mekanlarda kullanılabilecek içinde kum gibi sert parçacıkları olan özel bir çamur getirttik ve ben de kocaman 2 adet 2 rakamı yaptım ve parlak turuncu renkle boyadık. Kapı numaramız 22 olduğu için muhtemelen turuncu ikiler yaptığım işe yarayacak tek ürün oldu.
Önceki yazılarda, bahçede bir sürü perde beton duvar olduğundan bahsetmiştim. Yıllardan beri bu duvarları görünmez kılmak ve becerebilirsem cazip bir hale getirmek istiyorum. İlk akla gelen çözüm duvar diplerine sarmaşıklar dikip, sarmaşıkları duvarlara sarmak yani yeşil duvar haline getirmek, ama o kadar çok duvar var ki hangi birine hangi sarmaşık yetişecek, bilmiyorum. Duvarlardan birini boylu boyunca kapatabilmek için bir acemborusu, bir saat çiçeği, bir mor salkım, iki tane de sonbaharda kıpkırmızı olan Amerikan sarmaşıklarından diktim. Bu memlekette herhangi bir bitki kökünü yeraltı suyuna değdirmeden boyunu uzatmıyor, yani ilk 2 yıl pek büyümüyor. Bu yıl artık bütün sarmaşıklar 5 yaşına girdiler, bahçe içinde garaj yolunu destekleyen upuzun ve yüksek duvarda sadece 3-4 metrekarelik bir alanda çıplak beton görünüyor. O kadar ufak bir alanın da bu Ağustos ayında bilemedin seneye artık kapanacağını düşünüyorum. Bahçe ile köy yolu arasında daha da yüksek ve uzun bir duvar var ki, burayı kapatabileceğimi hayal bile etmemiştim, ancak bir arkadaşın bahçe duvarında ne kadar büyüyebildiğini görünce geçen sene bir Amerikan sarmaşığı da buraya diktim, o sarmaşığın o duvarı kapatabilmesi için 40 fırın ekmek de yetmez. Bu duvarı daha cazip hale getirebilmek için acaba duvarın dışına çam ağacı mı diksem diye düşünüyorum.
Tam bir duvarları cazip hale getirme projesinin en azından bir ayağı başarıya ulaştı derken, geçen sene komşunun arazisinde sel hasarı olunca, diğer duvarlara dik, çok çirkin bir duvar daha yaptırmak zorunda kaldık. Bu yeni duvarı da bir şekilde güzel göstermek istiyorum ki bu neredeyse olasılık dışı.
Geçen yıl bir de muhteşem mozaikler yapan memleketlim bir hanımla da tanıştım. İnanılmaz bir mitoloji merakı ve tarihi canlandırma merakı var, atölyesi ufak bir müze değerinde. Aslında bu hanım ve kişisel müzesi muhtemelen başka bir yazıma konu olacak, bana çok güzel bir hayat ağacı, kuzenime de atmaca yaptı. Seramik tabakalar yapıp üzerine doğal taşlarla mozaikler yapıyor.
Her iki kadını da bir gün bahçemde ağırlamak istedim. Seramik sanatçısı arkadaşım gelirken renkli fayanslar, pens, sıva ve derz malzemesi getirdi. Bana fayansı kesmeyi, duvara yapıştırmayı ve derz yapmayı gösterdi. Seramikle yaptığım rakamları da kullanarak, merdivenin yanındaki çok çirkin duvarlardan birine kapı numaramı yaptım. Şimdiden duvar biraz albeni kazandı, biraz da yeşertince muhteşem olacak.
diploma
Yeşertilen duvarlar
Kapı numarası