Daily Archives: 2 Kasım 2022

ZİNCİRDEN BOŞALMIŞ GİBİ KORONADAN BOŞALDIK, BU SEFER DE ENDOKRİN EKİBİYLE BERABERDİM, BİRAZ PEDİATRİK ENDOKRİN TARİHÇESİ ANLATACAĞIM

Geçen hafta tam 7 yıl üzerine bizim pediatrik endokrin ekibi ile ulusal kongreye katıldım. Bizden büyük hocaların maalesef bir kısmını kaybettik, bazıları da sağlık sorunları nedeniyle katılamıyorlar, sonuç olarak en eski hoca gurubunun içindeyim. Zaten ben bu ekibin henüz 15-20 kişi olduğu zamanlardan beri birlikteyim, toplantılarda 35 kişi olduğumuzda artık çok kalabalık olduk diye düşündüğümüz günleri hatırlıyorum, şimdi ise sayı 400’e yaklaşmış.  Bilimsel program oldukça iyiydi, otelin rutin programı dışında yok gala, yok bilmem ne, ayrıca masraf yapılmamış olmasını da beğendim, ancak otelin her şey dahil, yanında golf sahası olan bu kadar lüks bir otelde olması gerekli miydi, doğrusu çok şüphelerim var.

Geriye dönüp bakınca bayağı tarih olmuşum. Ben Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezunum ve ihtisasımı da Hacettepe’de yaptım. Bu eğitim kurumları insanlık tarihinden beri orada imişler gibi gelse de Hacettepe, Ankara Üniversitesinin bünyesinden çıkmış görece yeni bir üniversitedir.  Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın yenilikçi vizyonu sayesinde Ankara Üniversitesinde ihtisas alan bazı doktorlar, ABD’lerine üst ihtisas için gönderilmiş, yurda döndüklerinde ise yepyeni bir ruhla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin çekirdeğini meydana getirmişlerdir. Çocukluk anılarımda annemin ABD’lerinde bulunan rahmetli dayım ve yengeme (Hasan ve Ferzan Telatar) yazdığı mektuplar (daha sonra okuma fırsatı da buldum) belirgin yer tutar. Hacettepe ilk kurulduğu zaman tıp tahsili ve hasta yaklaşımına yepyeni bir yaklaşım getirdiği için oldukça ses getirmişti.

İlk öğrencilerini 1963 yılında almış (ben 5 yaşındayken) ve ilk mezunlarını da 1969 yılında vermiştir. Ben 1981 mezunu olduğuma göre 13üncü dönem mezunuyum, yani aslında yepyeni ama eğitimi çok sağlam temellere oturmuş bir dönemde mezun oldum. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ihtisasımı da 1982-1986 yılları arasında yaptım. Bizim zamanımızda Hacettepe dahiliye ve pediatri bölümlerinde her türlü yan dal departmanı vardı, ancak henüz resmi olarak yandal ihtisası olmadığı için hocalarımızın hepsi yurt dışından ihtisas almış ya da konu hakkında uzun deneyimler edinmiş hocalardı.

Benim yengem de dahiliyede endokrinci olduğu için öğrenciliğimde ona mahcup olmamak için zor anlaşılan ve zor not alınan bu branşa inanılmaz derecede çalışmış ve mekanizmaları çok güzel anlamıştım, sınıfta (400 civarında öğrenci) en yüksek notu (A) alan 5 kişiden biriydim. Daha sonra da bu mekanizmaları hiç unutmadım, endokrin bana hep çok kolay geldi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ihtisası yaparken, hocam benim çalışmamı çok beğenmişti ve kendisi de o dönemde yalnızdı. Hal böyle olunca ben dört yıllık ihtisas süremin aralıklarla en az bir buçuk yılında Endokrin departmanında çalıştım.

Ben uzman olduğum zaman henüz yandal ihtisası diye bir kavram yoktu ve uzman olur olmaz da hemen mecburi hizmete gidiyorduk. Ben de mecburi hizmet yapıp KTÜ’de yardımcı doçent olduğum sıralarda yavaş yavaş yandal işleri başladı. İlk dönemlerde hocaların tercih ettikleri öğrenciler alınırken zaman içerisinde (yanılmıyorsam 2001’de TUS başladı, bundan 8-10 yıl sonra da YUS) merkezi sınavlar başladı.

Benim mezun olduğum zamanlarda her ne hikmetse özellikle de pediatrik endokrin doktorların pek sevmedikleri hatta bulaşmak istemedikleri bir konuydu. Mecburi hizmette benden başka endokrin seven kimse olmadığı için dahiliyenin endokrin hastalarını da bana konsülte ederlerdi. KTÜ’ye başladığım sırada daha önce orada bulunan ve ülkedeki pediatrik endokrin duayenlerinden biri olan Tahsin hocamız henüz ayrılmıştı. Böylece KTÜ’de belli bir pediatrik endokrin hasta potansiyeli zaten vardı ve hiç de sürpriz olmayarak endokrin hastalar bana miras kaldılar.

Yani aslında ben endokrini seçmedim endokrin beni seçti. Hiç unutmuyorum doksanlı yıllarda ilk kez pediatrik endokrin gurubu olarak toplanmaya başladığımızda bizden önceki nesil hocalarımızla birlikte topu toplamı 15-20 kişi toplanıyorduk. Ne zaman ki 35 kişi olduk, kendimize bir hayli kalabalık geldik ve yanılmıyorsam 1995 yılında 50-60 kişiyle ilk Ulusal Pediatrik Endokrin Kongresini (UPEK) yaptık. Yedinci kongreyi 2002 yılında KTÜ’de yapmak üzere ben üstlenmiştim.

Nasıl bir tarih yazdığımın anlaşılması için şu kadarını söyleyeyim, bu tarihten sadece birkaç yıl önce Milli Pediatri kongresini yapmıştık, o zaman kongreyi organize edecek bir turizm firması bile bulamamıştık. UPEK yaparken ise hem Trabzon’da iyi bir otel hem de kongrenin turistik kısmını üstlenecek firma vardı. Ben de daha önceki kongreden bilimsel program yapma konusunda oldukça tecrübe kazanmıştım.

Benim düzenlediğim UPEK’te sanırım 150 civarında katılımcı vardı ve kongreyi Zorlu Otelde yapmıştım.

O tarihlerde; Pediatrik Endokrin camiasında uzmanlık belgesi açısından karmaşık bir durum söz konusuydu. Henüz kimse ihtisas yapmak için merkezi bir sınavla girmiyordu, ama resmen mevcut departmanlarda ihtisas yapan yeni uzmanlar vardı. Uzun zamandan beri endokrin departmanı yöneten ilk hocalardan bir kaçının resmi uzmanlık belgesi yoktu. Bu hocaların çoğu, kendi seçtikleri bir jüri oluşturup, sınava girdiler ve resmen uzman oldular.

Benim uzmanlık belgemi almam ise oldukça garip oldu. Kendim anabilim dalı başkanı olduktan sonra YÖK’e hastanemizin hasta potansiyelini ve mevcut imkanlarını bildiren dilekçeler yazdım ve yanılmıyorsam o sırada resmen tanımlanmış olan (mesela metabolizma, yoğun bakım, acil tanımlanmamıştı) 8-10 yandal departmanını YÖK’ün onayıyla resmen kurmuş oldum.

Yıllardan beri hastanemizde görev yapmakta olup da henüz resmen yandal uzmanı olmayan arkadaşlarımızı, ayrıca yeni gelen yardımcı doçentleri yandal ihtisası yapmak üzere gönderdim. Henüz o zaman sosyal ilişkiler sayesinde yandala başlandığı için çoğu yardımcı doçenti Hacettepe’ye gönderdim. Ben ise bir jüri oluşturup sınava girdim. Atatürk Üniversitesinde (yollarda git gel canım çıktı ama, çok değerli dostlar edindim) rotasyon yaptım, süre dolunca da kendi kendime bir tez yazıp, farklı bir jüri oluşturarak sınava girdim. Sonuç olarak bu ülkede benim gibi yıllardan beri endokrin hastalarına bakıp, tek bir sınavla uzman olmayan, aksine ciddi ciddi ihtisas süreci yaşayan, tez yazan muhtemelen tek örnek oldum. Bu işi de tam zamanında yapmışım zira birkaç ay sonra resmen uzman olmayan kişilerden büyüme hormonu reçetesi yazma yetkisini kaldırdılar.

Ben UPEK yaptığım sırada yanılmıyorsam ya yeni uzman olmuştum, ya da hemen arkasından sınava girdim, tam emin değilim.

Bu yıl 26’ıncı ulusal pediatrik endokrin kongresi yapıldı, ilk kongreden beri katılırım, ama emekli olduktan sonra ilk kez katılıyorum. Toplamda 400 civarında uzman ya da yandal asistanı var, bu yıl 50 kişiye yakın hekim yandala alınmış (bence gereksiz bir sayı) . Gençleri elbette tanımıyorum. Bizden yaşlı hoca kalmamış ya vefat ya da sağlık sorunları nedeniyle aramızda olamadılar. Benden daha yaşlı sadece birkaç hoca toplantıya katılmıştı, artık iyice yaşlanmışız.

Geçen yazılarda birinde insanın çoklu sürü hayvanı olduğunu söylemiştim. Pediatrik endokrin sürümle de 7 yıl sonra bir araya geldim. Bireylerde bir hayli değişiklik olmuşsa da sürü aynı sürü.

KOngre duyuruları toplu halde
Otelden denize doğru
ZERRİN CİĞİMLE
Show Buttons
Hide Buttons