Kışlık sebzeleri, yazlık bahçeyi yaptığımız alana değil, meyve ağaçlarının altına dikiyorum, nasıl olsa ağaçlar yaprak döktükleri için sebzelerin güneş almasına engel olmuyorlar. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyorum, ağaçların altını gübrelediğimiz için gübreden hem ağaçlar, hem de sebze fideleri faydalanıyor. Yazın dikim yapacağımız kısım ise kış boyunca hem dinleniyor, hem de güzelce çapalandığı için toprak havalanıyor.
Kış sebzelerinden de sonbaharda dikilenler ve ilkbaharda dikilenler var, tohumdan yetiştirdiklerimiz, fidelerini çarşıdan aldıklarımız var.
Sonbaharda bazı tohumları toprakla buluşturdum.
Havuç; geçen sene havuçlar uzayan aşırı soğuklar nedeniyle donmuşlardı. Bu sene geçen sene yaptığım gibi birer ay ara ile 2-3 kez havuç tohum atacağım. Bu sene de sonuç alamazsam artık havuç dikmeyi düşünmüyorum. Eğer bu yıl olumlu sonuç alırsam seneye normal havuçların yanı sıra beyaz ve mor havuç da denerim. Havuçların düzgün büyümesi için özellikle patates, havuç gibi köklü sebzeler için yaptırdığım toprağında kum bulunan havuzu kullanıyorum.
Kale lahana; bahçemde olmasını çok istediğim ürünlerden biri. Bu sene nihayet tohumunu buldum. Şimdilik bir saksıya birkaç tohum ektim ve minicik bitkiler çıktı, ancak bu boyda bile böcekler delik deşik ettiler. Bu boyda iken kış soğuğuna dayanamayacaklarını düşündüğüm için saksıyı böceklere karşı ilaçladım (organik) ve seraya aldım. Bakalım bu fideleri toprağa alacak kadar büyütebilecek miyiz? Kale lahanayı Mart ayında da dikmeye karar verdim çünkü galiba sonbaharda kışa dayanabilecek boya gelmiş olmaları gerek.
Ispanak; hemen her sene bütün kış yetecek kadar ıspanak elde ediyorum. Güzelce kazılmış ve gübrelenmiş toprakta kısa sürede baş gösteriyorlar. Ispanağı da küçük parseller halinde birer ay ara ile 2-3 postada dikmek oldukça akıllıca bir şey, böylece bahçede çok uzun süre taze ıspanak oluyor. Ispanak tohumu nasıl alınır bilmediğim için tohumları çarşıdan alıyorum. Yerli ıspanak tohumu bulursam kendim tohum almayı deneyebilirim.
Pazı; Burada diktiğimiz pazıların cinsleri bildiğim pazıdan oldukça farklı, sapları Çin lahanası gibi kalın, gerçi tadı güzel ama ben ince saplı pazı yetiştirmek istiyorum. Memleketten hem beyaz hem de renkli pazıların tohumlarından getirttim, bir kısmını şimdiden toprakla buluşturdum, diğer tohumlar ise ilkbaharı bekliyorlar. Bahçede geçen yıldan kalma çok geniş saplı olmayan bir çeşit pazı ve birkaç kök de yabani pazı var. Umarım bu yıl normal saplı pazılarım olur ve onlardan kendi tohumlarımı alırım.
Renkli marul; geçen yıl serbest tohumlaşmaya bırakmıştık, ancak nedense bu sene hiçbiri çıkmadı. Tohumu gene çarşıdan almak zorunda kaldık. Seraya birkaç tane tohum attık.
Bakla, bezelye, sultani bezelye ve maydanoz gibi bazı tohumları bu ay sonunda toprakla buluşturacağım. Karalahana, kişniş, dereotu, renkli turplar ve şalgam gibi bazı tohumlar ise kendiliğinden çıktılar, çünkü geçen yıl onlara serbest tohum attırmıştım.
Kaşık marul ve kıvırcık marullar, beyaz ve mor lahana, brokoli ve karnabaharları ise fide alarak, soğan ve sarımsakları ise cücüklerinden diktik.
Bu yıl ne hikmetse tane zeytin olmadı, bu yıl zeytinyağını fabrikadan alacağız. Bu biraz moralimi bozmuş olsa da hemen kendime geldim, toprak işi böyle. Gene de o bahçenin de sulama hortumlarının toplanması, sürülüp, gübrelenmesi gibi bir dolu iş yapmak gerekiyor. Bir yıl vermedi diye zeytinlere küsecek halim yok. Bu yıl zeytin ağaçlarının altına bakla ekeceğim, biraz toprak azotlansın bakalım.
Bu şehirde de birkaç tane yürüyüş gurubuna katıldım. Aslında hiç birinde aktif üye değilim henüz, ama geçen Pazar günü Lapseki Dumanlı Dağ yürüyüşüne katıldım. Buraya geçen seneden beri gitmek istiyorum, çünkü Lapseki, Çanakkale ilinin en çok yağmur alan ilçesi olabilir, üstelik bu dağdaki orman da, Çanakkale’de kayın ve gürgen ağırlıklı tek orman bildiğim kadarıyla. Çanakkale’nin ormanları sırasıyla kızılçam, meşe ve karaçam ormanlarıdır. Bütün bu orman varlıkları içerisindeki orman açıklıklarında bodur ardıç, porsuk, çeşitli orman meyvelerinin yanı sıra çınar ağaçları da mevcuttur. Dumanlı Dağın bir başka özelliği de bölgedeki iki büyük barajın sularının kaynağı olmasıdır. Bu barajlardan biri Adatepe Barajı, diğeri ise Umurbey barajıdır. Umurbey barajı, oldukça büyük su kapasiteli ve sadece sulama için kullanılan bir barajdır, bizim köylere gelen sulama kanalları da bu barajdan gelmektedir, oysa bizim köy Atikhisar barajına daha yakın.
Umurbey barajının, Atikhisar barajından çok önemli bir farkı var; Umurbey’in suları sadece tarım amaçlı kullanılıyor, bütün köylerin kendi içme suları var. Atikhisar barajı ise hem sulama için hem de şehrin su ihtiyacı için kullanılmaktadır.
Benim bilge bahçıvanım Dumanlı köyünde Umurbey barajına akan bir derenin başladığını ve bu derenin bölgedeki birçok derenin aksine Ağustos ayında bile kurumadığını söylemişti. Ben de tabii bir hayli merak etmiştim.
Bu geziye Mavi Bilye gezi gurubu ile katıldım. Gerçekten de adına uygun bir şekilde bol bol sis vardı. Orman ise harika bir orman, Karadeniz ormanları gibi ağaçların altı yeşillikten girilemez halde değil, ancak yine de katmerli bitki örtüsü, ağaçların baylarınca sarılmış dev sarmaşıklarıyla, yağmur ormanlarını fazlasıyla andıran bir orman. Çanakkale’nin diğer taraflarında gördüğümüz ormanlardan da oldukça farklı çünkü buradaki ağaçlar iğne yapraklı değil, asıl ağaç varlığını kayın ve gürgen ağaçları oluşturuyor.
Orman tabanı bu mevsimde sonbahar yapraklarıyla doluydu. Dağın kendisin ise belli ki yağmur sularının, yataklarının yardığı derin vadilerle dolu. Zaten bütün dağda su varlığı çok belirgin bir şekilde kendini gösteriyor, her yerde bir sürü içmelik suyu olan çeşme vardı. İşte bu çeşmelerden birinin çevresindeki düzlüğe benzer bir alan piknik alanı olarak kullanılmaktaymış, biz de aracımızı orada bırakarak, Adatepe barajı yönünde 5-6 km yürüyüş yaptık. Ormancılarla, çobanlarla, farklı piknikçilerle karşılaştık.
soğanlar
brokoliler
Lahana ve pırasalar