Karamsar ve depresif insanlardan uzak durmak gerektiğini düşünüyorum. Bu hayatta herkesin iyi zamanları, kütü zamanları, keyfinin iniş çıkışları olabilir. Bazen işlerin hiç içinden çıkılmayacakmış gibi olur, sonra yeni bir kapı açılır, her şey yoluna girer. Elbette sözünü ettiğim bu değil, hiçbir şeyden mutlu olmayan, her şeyde dert gören, her şeyden olumsuzluk bekleyen insanlardan söz ediyorum. Örnek olarak kendisi şu anda 60 yaşındadır, bundan 8/ 10 sene önce annesi eceliyle ölmüştür ama bu şahıs her sözüne annesizliği ile başlar, ilk günkü gibi yas tutar ve sizden de acısına eşlik etmenizi bekler. Ya da mesela tatilde, eğlencede bile yüzü gülemez, neredeyse mutlu hissetmekten korkar, mutlu insanları düşüncesizlikle suçlar. Sürekli kötü beklentiler içerisindedir. Başlarına aldatılma, kaza, felaket gelmesini kaçınılmaz bulurlar. Bazıları toplum içinde çok sevilebilirler, çünkü hasta ziyaretinden, yas evine, oradan da cenazeden cenazeye koşarlar, çok düşünceli, insanları zor zamanlarında yalnız bırakmıyor gibi görünseler de aslında çevrelerindeki acıdan beslenme peşindedirler. Bu tip insanlardan uzak durmak gerekir, çünkü sizi de aşağı çekerler.
Etrafınızda bu tip tanıdığınız hiç kimse yoksa büyük olasılıkla o kişi sizsiniz. Eğer bu kişi sizseniz, depresyona, umutsuzluğa sarılmanın hiç faydası yoktur, üstelik depresyonun beyin hücrelerini yavaşça öldürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır, kendinizden kaçamayacağınıza göre profesyonel destek almayı düşünmek lazım.
Kurbanlardan da uzak durmak gerekir. Bazı insanların hayat hikayelerini öğrenince ne kadar zorluklardan geçtiklerini anlayıp şaşırırsınız. Aslında dışarıdan bakılınca çok rahat bir yaşam sürdüğünü sandığınız insanların da birçok zorluklardan geçtiklerini, herkesin az ya da çok ama mutlaka bir sürü yarası olduğunu kabul etmek gerek. Bazı insanların mücadelesi çok daha zorlu oluyor, bu da bir gerçek. Çok şükür ki çoğu insan kendini yaraları ile tanımlamıyor, yaralanıyor, bir şekilde atlatmayı da başarıyor, güçlü bir kişilik ise zor zamanlardan daha güçlü çıkıyor. Kurbanlar diye tanımladığım insan gurubu ise yaralarına sarılarak, hatta bu yarasından ötürü çevresindeki insanların ona destek borçlu olduğunu düşünerek yaşayanlardır. Kurbanların bir kısmı ise çok da yaralı filan değillerdir, ancak hayatlarındaki insanlara karşı içlerinden geldiğinden fazla hizmet etmişlerdir, şimdi bu fedakarlıklarına karşılık alamamaktadırlar. Örnekler vermek gerekirse mesela çocukken babasından dayak yemiştir, ya da sevilmediğini hissetmiştir, hayatını hep bu sevgisizlik teması üzerinden yürütür. Kocasına, çocuklarına saçlarını süpürge etmiştir, ancak şimdi onlardan beklediği ilgiyi görememektedir.
Enerji tüketicilerden de uzak durmak lazım. Hani bazı insanların yanından ayrılınca üzerinizden kamyon geçmiş gibi yorgun olursunuz, yahut içinizde tanımlanamaz bir eziklik, bir üzüntü meydana gelir. İşte bu insanlar enerji vampiridir, bazıları sırf varlıklarıyla bazıları da söyledikleriyle ya da davranışlarıyla sizi canınızdan bezdirirler. Bu yaşıma gelene kadar anladım ki bazı insanların enerjisi daha kolay emilebiliyor, eskiler bu tip insanlara yıldızı düşük, kolay nazar değer derlerdi, yeni literatür empatikler diye tanımlıyor. Bazı insanlar ise bilerek ya da bilmeyerek diğerlerine göre çok daha kolay enerji emerler, eskiler bu tür insanlara ne derdi emin değilim ama new age akımında enerji vampirleri olarak tanımlanıyorlar. Çoğu enerji vampiri bunun gayet güzel farkındadır, hatta kimin enerjisini daha kolay çekebildiklerinin de bilirler. Genel olarak, özellikle de empatsanız, enerji vampirlerine elini verir kolunu kurtaramazsın, onlar yanından kuş gibi hafif ayrılırken, sen durduk yerde başka birinin duygusal taşlarını yüklenmiş olursun. Eğer siz de empatsanız ne demek istediğimi hemen anladınız. Enerji vampirlerine yapılacak en güzel şey, enerjinin emildiğini hissettiğin anda kendi kendine ‘bu benim meselem değil’ telkinini yapmaktır.
Siz bilinçli bir şekilde duygusal akünüzü korumaya aldığınız anda çok ilginç bir şey oluyor, karşınızdaki anında artık sizden enerji çekemediğini fark edip yakanızı bırakıyor. İnanın bana bu durum telefonla konuşurken bile oluyor. Bu koruma kalkanına devam ettikçe kısa süre sonra sizi aramayı bırakıyor.
‘Her daim hastalar’; bazı insanlar sürekli hastadır. Gerçek hastalardan söz etmiyorum tabii, bu söylediklerim pek de önemli bir sağlık problemi olmamasına karşılık devamlı hastalıktan sızlananlar, aslında bunlar da bir çeşit enerji emicidirler, belki de mesleğim icabı bu tip insanla aşırı derecede çok karşılaştığım için ayrıca belirtmeye gerek gördüm.
Eleştirmenler, yanlış düzelticiler; işte bu tip insanlardan da uzak durmak gerekir. Her şeyi onlar bilir, her işten onlar anlar, yapılan hiçbir işi beğenmez ve kıyasıya eleştirirler, ama dikkat edin kendileri pek bir işe yaramazlar, onların işi eleştirmektir. Eğer onları dinlemeye ve etkilenmeye kalkarsanız sizin de iş yapma isteğiniz azalır. Unutmayın meyve veren ağaç taşlanır. Burada dikkat edilmesi gereken şey karşınızdakinin haklılık payı ve de aynı eleştiriyi birden çok kez almanızdır. Bu durumlarda dönüp kendine bakmakta fayda var elbette.
İster eleştirmen olsun, isterse göbek adı ‘uyum’ olsun, sakın tembellerle yola çıkmayın, yaya kalırsınız. Hele ki sakın tembel birini hevese getirmek için uygun şartları sağlamak, zaman yaratmak için boşuna çaba sarf etmeyin, çünkü onlar tercihan boş duruyorlar. Bir işi yapmaya hevesi olan zaten şartları kendi yaratır. Tembellerin çoğu zaten pasif agresif olduğu için beklemekten de, bekletmekten de hiç rahatsız olmazlar, onların olayı bu, mıh gibi boş durmak. Eğer onlardan iş beklersen, bekleye bekleye bekleye bir bakarsın ömür bitmiş.
Yarışçılar; bunlar da her şeyi başkalarıyla kıyaslayarak, ondan bundan şundan üstün olmak için yaşarlar. Bazıları gerçekten çalışkandır, hırslıdır, birlikte çalışırken insanda daha çok çalışma isteği uyandırırlar, aranızda güzel bir sinerji gelişebilir. Bazıları ise tek kelimeyle kıskançtır, komplocudur, iftiracıdır. Bu guruptan da sadece seni heveslendirenle arkadaşlık yap, gerisinden kaç.
Dayanması güç insan tiplerinden söz edince kendimi de çok beğendiğimi sanılmasın; benden uzak durulmasını gerektiren huylarım çok. Ne demek istediğimi anlatabilmek için biraz daha girizgah yapmam lazım.
Özellikle şiddetli fırtına olduğu zaman genellikle köyde elektrik kesintisi olabiliyor. Garip olan elektriklerin kesilmesini köylüler hiç umursamıyorlar, nasıl olsa biri elektrik arızaya bildirir, birkaç saatte tamir edilir diye düşünüyorlar. Bu huylarını bildiğim için, köydeki elektrik arızalarını bildirmek muhtardan çok benim görevim haline geldi. Öyle ki arızayı bildirdiğim zaman görevliler, köyün girişindeki evden mi aradınız diyorlar, görevlilerle zaman içerisinde bir çeşit ahbap çavuş ilişkisi geliştirdik. Bu bir.
İkinci olarak evin manzarasını anlatmam gerek; boğazın orta kısımlarını ve arkasındaki Gelibolu yarımadasını cepheden, Gelibolu kasabasını ve köprüyü ise biraz yandan görüyoruz. Muhtemelen boğaz kıyılarında en az yerleşim olan bölgelerden birindeyiz, geceleri hemen önümüzde aşağımızdaki köyün ışıkları görünüyor, arkasında da Gelibolu yarımadasındaki birkaç sitenin ışıkları var. Başımı biraz sağa çevirdiğimde ise birkaç köyün, köprünün ve Gelibolu kasabasının ışıklarını sıra halinde görüyorum. Bu iki.
Bu hafta bir gün boyunca ciddi fırtına vardı ve evde akşam saat altıda elektrikler kesildi. Sonradan anlaşıldı ki meğer öğlen saatlerinden beri elektrik kesikmiş, kimse umursamamış, muhtarın kesintiden haberi bile yok. Ne zaman ki bizim güneş panellerinin pilleri tükendi, bizim evde elektrik kesildi, o zaman elektrik arızaya her zamanki gibi ben haber verdim. Neyse ki hemen ilgilenip en geç 2 saatte işleri düzeltiyorlar, sadece bazen direkler fiziki olarak hasar görmüşse biraz daha uzun sürüyor. Bu da üç.
Bu hafta böyle bir gün yaşadıktan sonra ertesi sabah uyanıp dışarı baktığımda aşağımızdaki köyün elektriklerinin kesik olduğunu fark ettim. Karşı kıyıdaki sitelerde, üst tarafımızdaki köyde, bizim köyde ve Gelibolu kasabasının olduğu tarafta ise ışık vardı. Önce, nasıl olsa köyün içinde yaşayanlar haber vermiştir diye düşünerek yattım, ama içim rahat etmedi, yarım saat sonra tekrar baktığımda bu kez daha geniş bir alanda elektrik kesintisi vardı, artık dayanamayıp aşağı köydeki kesintiyi haber vermek vazifemi (!) yerine getirdim.
Aradan 10 dakika geçti geçmedi, boğazdan yukarıya doğru muazzam bir sis hızla üzerimize doğru gelip, benim önümdeki sokak lambasını bile görmeme engel oldu. O zaman anladım ki, köyün olduğu yerde bir kuytuluk, bir mikro klima var, ( öyle ya denize o kadar yakın olan köyü boşuna denizi görmeyecek şekilde kurmuş olamazlar). Sis hızla yayılmadan önce böyle kuytularda birkaç saat bekledi.
Elektrik arızayı tekrar arayıp arıza kaydını sildirmeye çalıştım, ama artık çok geç kalmıştım; zavallı görevliler sabaha kadar elektrik arızası bulmaya çalışmışlar, sabah arayıp arıza bulamadık dediler. Utancımdan yerin dibine geçtim, nasıl özür dileyeceğimi bilemedim, kendimi 112 acili işgal eden sorumsuzlar gibi hissediyorum. Umarım bundan sonraki telefonlarımı ciddiye almaya devam ederler.
Bu olayda uzak durulması gereken kişilik özelliği üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokan insan tiplemesi.