Bazen zaman doğrusal bir şekilde akmaz olur, bir türlü ilerleyemez, süner de süner, geri geri bile gittiği olur.
Bir şey yapmaya koyulursun, bin türlü çaba sarf edersin günün sonunda başladığın işte bir milim yol alamadığın gibi başladığından da daha geriye gitmiş olursun. Bu bazen onun işini yapacağın, bazen kendi işini yaptıracağın, ya da birlikte iş yapacağın kişi ile alakalı bir durumdur.
Bazı kişiler bahtsız olurlar, onlar için en iyi bildiğin, hatta elinden harikalar döktürdüğün işi yapsan da sonuç başarısız olur. Örnek olarak bazı insanlar vardır, o gün onun bir işini yapacaksınızdır, bin türlü aksilik çıkar, arabanız bozulur, tüp biter, araya acil vakalar girer, ayağınız kırılır, bir türlü sıra o kişinin işine gelmez. Ya da işine başlarsın ama bir türlü ilerletemezsin, millet vekili gelir, bir sürü zamanını alır, bilgisayar bozulur, internet arıza çıkarır, toner biter, fotokopi bozulur vs, vs. Mesela en iyi yaptığın yemeği onun misafir olacağı zaman yapmaya kalkarsın tatsız tuzsuz bir şey olur, acısı fazla kaçar, yanar, fazla haşlanır, en iyi yaptığın yemek bir sebepten evlat olsa sevilmez hale gelir.
Bazı insanlara kendi işini yaptırmaya kalkarsın, 3 kuruşluk iş yapar, sana 3 milyonluk hava atar, sana kumdan halat büktürür. Örnek verecek olursam emekli olduğum sene bir nakış kuşuna gitmiştim, ilk yaptığım çalışma yeşil yünlü bir kumaş üzerine görkemli bir fil işlemek oldu. Yaptığım işlemeyi hocam çok beğendi, bu işin bir heybeye çok uygun olduğunu düşündü ve heybeyi illa ‘Kız Meslek Lisesi’nde tanıdığı bir öğretmene diktirmemi istedi. Ben de pek dikiş bilmediğim için kabul ettim. Kadınla tanıştım, istediği malzemeleri verdim, çizerek nasıl bir şey istediğimi de gösterdim, yemin ediyorum, inanılır gibi değil ama bir heybe dikmek için 2 hafta boyunca beni tam 3 kere provaya çağırdı. Her seferinde ben iki ayağımı bir çarığa sokup koşup, heybeyi artık hayırlısıyla almaya gidiyorum, kadın bana yapılan işin kalitesinden, inceliğinden, ustalığından, eşsizliğinden dem vurup, nutuk atıyor. Yapabildiğim en faydalı şey ancak bir sonraki buluşma için gün belirlemek oluyor, kadının yanından her seferinde yanık bir beyinle ayrılıyorum. Yahu insaf kadın, ben onca zaman ve kontrol ile sepsisteki hastayı Azrail’in elinden almış, evine yollamış olurdum da, gene de, bu kadar hava atmayı beceremezdim.
Bazen de birlikte iş yapmaya kalktığın kişi yüzüne tamam bu şekilde olsun der, sen de artık iş yoluna girdi sanırsın, arkandan tam tersi iş çevirir, bir bakarsın oldu sandığın iş belirsiz bir zamana kadar dondurulmuş. Buna örnek olarak da aklıma gelen en acı şey; Ana Bilim Dalı başkanı iken, ana bilim dalı kurulunda aldığımız bazı kararların, oy birliği ile çıkması, ancak hemen ardından içimizden bazı arkadaşların dekanla gizlice konuşup, işleri ertelemeleridir. Örnek olarak yoğun bakım servisimizin açılmasına oy birliği ile karar verdik, servis hazırlandı, döşendi, hemşire ekipleri ayarlandı. Ben açılış yapacağım günü beklerken tesadüfen aramızdan bir arkadaşın dekana gidip, servisin açılmasını belirsiz bir vakte kadar ertelediğini öğrendim. Bu nedenle başkanlıktan erkenden istifa etmiştim.
Bazen geri giden zamanlar senin gudumsuz vakitlerindir. Bu gün benim için hiçbir şeyin vakitlice olmadığı bir gündü.
Yukarıda anlattığım dikiş macerasından sonra kendime elektrikli bir dikiş makinesi aldım, basit şeyleri artık kendim dikiyorum. Ancak makineyi çoğu zaman aylar boyunca hiç açmamış olduğum için, her açışımda mutlaka bir arıza veriyor. Bir servis vardı, sabah verir öğleden sonra bilemedin ertesi sabah geri alırdım. Bu sefer dün makineyi götürdüğümde servis dükkanı kapanmıştı. Yeni bir servis açılmış, arayıp buldum ama karısı eşim yarın gelecek onunla konuşun demişti. Bu gün aradığımda adamın 3 kuruşluk işe, 3 milyon naz yapanlardan olduğu meydana çıktı. Makine sadece ip sarıyor, en fazla 5 dakikalık işi var, ama adam en erken bir hafta sonra verebilirim dedi, kesip attı, her makine tamire veren işi 5 dakika diyormuş, ama adam uğraşıyor da uğraşıyormuş, zaten şu anda da bilmem neredeymiş vs, vs. Mecburen bıraktım makineyi. Kısmetse haftaya alacağım.
İnternette Tokat baskısından bir el çantası görüp, çok beğendim. Bende de hiç kullanmadığım, Tokat baskısı bir masa örtüsü vardı. Bu masa örtüsünden, yıllar önce kullandığım ve çok sevdiğim halde katrana bulandığı için çok kısa kullanabildiğim bir çanta modelini yapmaya karar verdim. Hem internetten baktığım, hem de kendi kullandığım çantalardan esinlenip, çok hoş bir çanta diktim. Bu çantaya zımba deldirmek için dün çantayı düğmeciye bırakmıştım. Bu gün almaya gittiğimde adamın, tam benim işimi yapacağı zamanda şekeri düşmüş neredeyse hastanelik olmuş ve elbette zımbaları çakamamış olduğunu öğrendim. Çanta da kaldı. Bu ara şehir merkezine sık inmiyorum, onu da makineyi alacağım gün alırım artık.
Son olarak dün akşamüzeri telefonumun gene şarj edilemediğini fark ettim. Aslında bu sorun birkaç aydan beri devam ediyor, bir anda telefonum şarj edilemez hale geliyor, şarj cihazı bozuluyor, neredeyse ayda bir yeni şarj aleti alıyorum. Dün binbir zorlukla evdeki son bir şarj aletiyle yarı buçuk şarj ettim. Bu gün telefoncuya gittim, meğer pilin soketi oksitlenmiş (aklım yattı, çünkü telefon yağmurda sıkı ıslanmıştı), değişmesi gerekiyormuş. Telefonu da bıraktım, inşallah akşam geç saatlerde geri alacağım.
Sonuç; bu gün, dünden devreden üç işi sonuçlandırmak için çarşıya indim, üçünü de beceremediğim gibi, ne zaman sonuç alacağımı da bilemeden geri döndüm. Bari eve elim boş dönmeyeyim diye marketten tealight mum, Burda model ve yoğurt aldım.
Şimdi, elimde olmayan dikiş makinesi ile dikiş dikmeye çok hevesim var. Yıllardır biriktirdiğim çok güzel kumaşlarım var, modelleri de beğendim, sıra geldi makineme kavuşmama, bakalım makineyi alınca halâ dikiş isteğim devam edecek mi? Çantayı deseniz, henüz hiç taşımamış olsam da şimdiden özledim, sanki o olmadan ‘otantik/entellektüel/metropol kaçkını/permakültür’ kadını rolümü oynamakta yetersiz kalacağım. Bir de aylardan beri aramadığım Aysel teyzemi çok arayasım geldi, telefonu geri alınca bu hevesim geçici mi kalıcı mı göreceğiz.
Belki de bu günler yatıp kitap okuma günleridir.
Ertesi gün yazıyorum; dün akşam telefonumun sizlere ömür olduğunu anlayıp yeni telefon aldım. Bu akıllı telefonların sim kartını değiştirmek için ufak bir tel gerekiyor, bende yok diye SİM kart değiştirmeye gittim. Sonuç, bir sürü telefon numaram ve son 7 yıla ait resimlerim uçtu gitti.
Şehre inmişken çantamı aldım (adamcağız hala hasta, ben diabet doktoruyum dediğim için zımbalarımı oğlu yaptı), makine hala hazır değil.