Pazar günü akşam saatlerinde köyümüzde büyük bir yangın çıktı kuvvetli rüzgâr etkisiyle çok geniş bir alana yayıldı, birkaç gün boyunca ulusal medyanın önemli gündem maddelerinden biri haline geldik.
Bu mevsim; buğdayın biçilme, ayıklanma, saman balyalarının yapılma zamanı olduğu için balya makinaları harıl, harıl çalışıyor. Bölgede her zaman balya makinelerinden ufak tefek yangınlar çıkar, çoğu kez köylüler söndürmeyi başarırlar, bazen ormancılar da işin içine karışır. Genel olarak çıkan yangın en çok birkaç tarla, belki de tarlalar arasındaki küçük orman parçacıklarını yakar ve birkaç saatte kontrol altına alınır. Ancak bu boyutlarda bir yangında bile soğutma gerekir, özellikle de işin içine kızılçam ağacı dâhil olmuş ise ağaç içinden yanmaya devam eder, en ufak bir rüzgâr estiğinde yeniden alazlanır. Bizim köyler turistik olmadığı için otel yapımı için tecrübeli ellerle yakılmıyor, ancak bu balya mevsiminde ve bir de köylüler anız yakma işinden asla vaz geçmedikleri için bu mevsim oldukça tehlikeli geçiyor.
Şimdiki büyük yangının sebebi resmi olarak, elektrik trafosuna giren ya da yüksek gerilim hatlarına çarpan bir kuş olarak açıklandı. Bizim memleketteki trafolar maşallah hayvanat bahçesi gibi, giren çıkan hayvan belli olmuyor. Gerçi yangın alanında trafo yok, ama yüksek gerilim hattı var. Kuşlar nereye, nasıl konacaklarını bilmiyorlar demek ki. Elektrik kesintisi oldu ama büyük bir arıza olmadığını biliyorum, çünkü daha önce köyün elektrik trafosuna zarar veren bir yıldırım meselesi vardı, elektriklerin normale dönmesi neredeyse bir yıl sürmüştü. Elektrik kesintisini 24 saatte kaldırdıkları için böyle bir arıza olmadığını biliyorum; bu açıklamaya ne derece inanmalıyım bilemedim.
Aslında bizim çevremiz kızılçam ağaçlarıyla dolu oldukça yaşlı bir orman (gençleştirme çalışmaları devam ediyor), yani yangına çok müsait, gövdedeki salgılarının tutuşmasıyla kendiliğinden bile yangın çıkma ihtimali var. Bu yıl zaten havalar ciddi derecede kurak geçmişti, o günlerde Afrika sıcakları dalgası bastırmıştı, üstüne üstlük aşırı bir rüzgâr vardı. Yani koşullar yangın çıkması ve yayılması için çok elverişliydi. İlk andan itibaren oldukça etkin bir şekilde, havadan, karadan müdahale edilmesine karşın, olumsuz hava koşulları nedeniyle hızlıca geniş bir alana yayıldı.
Bizim köy evler dâhil çok büyük tehlike atlattık, çok maddi hasar var, benim de zeytinliğim tamamen yandı. Bizim köyde de kilometrekarelerce alan yandı, yılan gibi yol bularak yanımızdaki köyün arazisinde bulunan çöplük alanında iyice çığırından çıktı, birçok köye daha bulaştı, eğer bu arada yukarı değil de aşağı doğru ilerleseydi, Çanakkale şehir merkezinde de büyük hasar olacaktı. Yangın alanı 11-12 köyü içine aldı; buğday tarlaları, meyve ağaçları, orman, orman içindeki hayvan barınakları yandı. Ekipler, köylüler büyük fedakârlıkla köy evlerini yanmaktan korumayı başardılar.
İlk gün kontrol altına alınmış olan yangın ertesi gün aniden yellenip, alevlendi, yanan yerleri hem yeniden yaktı, hem de yangın alanını genişletti. Birinci gün hasar görmeyen yerler de ikinci gün yandılar. Benim zeytinlik ilk gün yandı, o gün ev de büyük tehlike atlattı, ama köyün ormanında ikinci gün de çok büyük kayıplar oldu. Yangın yerlerini şimdilik arabayla gezdim, durum gerçekten çok ciddi, hava biraz serinlesin etrafımdaki ormanda yaya gezmek istediğim çok yer var. Orman kendini, bazı alanlar hariç, 2 senede toparlar, asıl mesele orman içindeki ahırların yanmış olması, bunların çoğu anladığım kadarıyla kaçakmış ki, resmi kayıtta hayvan kaybı daha az bildirildi.
Bu kadar öz veriyle ve başarıyla çalışılmış olmasına rağmen, afet yönetiminin sivil olmaması gerektiğini anladım. Kesinlikle bu iş için askeri disiplin gerekiyor, yani görev orduya verilmeli, afet sırasında bütün halk ve kurumlar da ordunun emrinde olmalı. Allah için herkes çok güzel çalıştı, mesela köylü de bütün pullukları, su tankları ile göreve koştu, her bir köylü ayrı noktalarda gözlem görevi yaptılar, ormancılar, itfaiye, hepsi muhteşemdi. Ancak bu boyuttaki işler için çok daha organize ve koordineli çalışma gerekiyor.
Mesela yangın zamanı elektrikleri kestiler, tamam bu çok güzel, ama tehlike geçtikten sonra vali köyü ziyaret edip de elektrikleri yeniden verin demeyi akıl edene kadar elektriksiz kaldık. Bu da dert mi diye düşünmeyin, dert, çünkü sütler makine ile sağılıyor, kesintiye karşın herkeste jeneratör var, bu süreçte bir sürü mazot kullanıldı. Mazota tam bir gün önce gelen büyük zam bir yandan, bu yangın mevsiminde bidon ile mazot satışının yasak olması bir yandan, ciddi sıkıntı oldu. Kesinti biraz daha uzasa jeneratör de kullanamayacaktık, çünkü köyün her iki tarafı geniş şekilde yanan yoluna mazot tankerini sokacaklarını sanmıyorum.
Daha da büyük problem günlerden beridir görevliler çok zor koşullarda nöbet tutuyorlar. Bizim köyler turistik köyler değil, köy merkezinde kahvelerde misafir edildiler, ancak tarla ve orman içlerinde nöbet ekipleri araçlarının gölgelerinde dinlendiler. Ekipler için büyük lojistik destek ve görevlilerin mutlaka vardiya etmesi lazım, bunun için sivilde o kadar insan kaynağı olur mu bilmem. Evet, sivil halk eğitilmeli, afet halinde yapılacakları bilmeli, hiç değilse görev yapanların ayaklarına dolaşmamalı, ama bu boyuttaki afetlerde koordinasyon çok daha disiplinli, emir komuta zinciri içerisinde olmalı, kurumlar arasındaki telefonlaşmalar, haber akışı için resmi ziyaretler vb olmamalı. Zaten afetlerle mücadele etmek vatan savunması değil mi?
Stres anlarında sakin kalmak çok önemli, zaten bu konuda eşsiz bir yeteneğim var, benimle çalışan herkes bunu bilir, bu yeteneğimi bu yangında panikle beni arayanları sakinleştirmemden tekrar hatırladım. Ben sırf derse girdim diye ölümle tehdit edildiğim, yanımdaki arkadaşın kurşunla vurulup yer düştüğünü gördüğüm bir gençlikten büyüdüm. Meslek hayatım boyunca hemen her gün macera filmi çevirircesine yoğun aksiyon ve tehlike içerisinde ani kararlar aldım. Bu güne kadar yaşadığım bu hayat, sezgilerime olan güvenim, uzun yıllardan beridir yapmakta olduğum ruhsal çalışmalar, evrende sonsuz olmadığımızın bilincine teslimiyet, beni tehlike anlarında sakin tutuyor diye düşünüyorum. Sakin kalmak önemli, hem kendim sakin kaldım, hem de çevremdekilerin sakin kalabilmelerine destek oldum. Köyde sinir krizi geçirenler için gereksiz bir sürü ambulans seferi oldu.
İnsanlardan ümidi asla kesmemek lazım. Toplum, bir gaye uğruna bir araya gelmiş insanlardan meydan gelir ancak onu oluşturan insanların toplamından daha farklı bir şeydir. Bu süreç içerisinde gerek yangını söndürme çabasında birleşerek toplum oluşturan insanlar, hem de yangın sahasında olduğumuzu bilerek bizimle duygusal bağ oluşturarak bir dayanışma toplumu oluşturan dostlar insanlara olan güvenimi tazeledi. Arkadaşlık, dostluk ve insan ilişkileri ne kadar önemli, bir kez daha hatırladım.
Mizah hayat kurtarıcıdır, özellikle de hayat zorlaştığı, sinirler bozulduğu zamanlarda gülmek gibisi yok, en zor zamanlarda bile mizahı yapılacak şeyler yaşanıyor, onları fark etmek çok önemli. Mesela Gamze ve Ali’nin evinde kaldığımız gece düzensiz göçmen rolü yaptık, çok güldük.
Bir başka çıkardığım ders de hiçbir zaman olabilecek olumsuzlukları düşünüp önceden boşuna üzülmemek lazım, İngilizlerin dert sizi bulana kadar dertlenmeyin diye bir atasözü vardır çok doğru. Bahçedeki ağaçları sulamak için birkaç kez gitmek gerekiyordu, karşıma yılan filan çıkacak diye ödüm kopuyor, bir hayli dertleniyordum, işte şimdi bütün bahçe yandı, gidip sulamama gerek kalmadı.
Başına ne gelirse gelsin bir an önce olağan hayata dönmeye bak. Yangının üçüncü günü bir lavanta tarlasına hasada yardıma gittim, tam da bu sırada çok yakın arkadaşım Olcay’ın kardeşi Yavuz aradı. Çok ilginç bir adamdır, ciddi konuştuğunu sanırsın, 3 saat sonra seninle dalga geçmiş olduğun anlarsın, daha bu güne kadar şaşkınlıktan cevapsız kaldığını hiç görmemiştim. Büyük bir endişeyle nasıl olduğumu sorduğunda tıbbi lavanta hasat ettiğimi söyledim, nefessiz kaldı, kendine gelip de benimle konuşamadı. Bu görüşmeye de çok güldüm.
Şimdi ilk yangının üzerinden 6 gün, görebildiğim son alazlanma üzerinden 1 gün geçti, ekipler oldukça azalmakla birlikte nöbete devam ediyorlar.
Ayşenur Hocam, yangını medyadan izledik. Geçmiş olsun. Zeytinliğinize çok üzüldüm. Benim en çok sevdiğim ağaçtır. Dilerimki son olsun. Selam ve sevgiler.