Daily Archives: 18 Ağustos 2023

DAMLA KENDİNİ TAMAMLAYINCA DAMLARMIŞ; BU GÜN BİR DAMLA DAHA DAMLADIM

İnsan herhangi bir konuya ilgi duymaya başlayınca, etrafında o konu ile ilgili birçok şey keşfediyor, bir sürü fırsatlar görmeye başlıyor. Köye yerleştiğim günden beri kendimi fitoterapi, aromaterapi konularına ile giderek artan şekilde ilgili bulmaya başladım. İlk önce nereden estirdiğimi anlamadığım bir şekilde şifalı bitkiler bahçesi hazırlar halde buldum. Şimdi ‘ÇAYLIK’ dediğim yokuşlu bir alanı önce taş duvarlarla, üzerinde düşmeden yürünecek bir hale getirdik, daha sonra da bu mini taraçalara adını o güne kadar duyduğum, duymadığım, fidan satan serada, köydeki komşularda bulduğum şifalı çok yıllık çalılar, çiçekler diktim. Bu bahçeden asıl amacım, sulama ve özel bakım gerektirmeyen bir peyzaj alanı yaratmaktı. Derken Çanakkale belediyesi bir şifalı bitkiler parkı açtı, oradan başka bitkiler alırım düşüncesiyle gezdiğim zaman, parkta olan hemen her bitkinin bende zaten var olduğunu fark ettim. Bende olmayanlar köyümün yüksek rakımına uygun olmayan bitkilerdi, bazı bitkiler ise benim bahçede zaten endemikti. Bende olup da parkta olmayan bitkiler bile vardı. Bu durumda bir hayli yeterli çeşitte tıbbi ve aromatik bitkim olduğunu idrak ettim. Sadece tıbbi değil, mutfakta taze baharat olarak kullandığım birçok bitkim de olmuştu.

Yavaş yavaş ev ortamında karamürver şurubu, aloa vera jeli, kantaron yağı, aynısefa yağı gibi imalatlara başladım. Çünkü bu tür malzemeler bu bölgede gittiğin hemen her turistik yerde yol kenarı tezgahlarında satılıyor, insan ister istemez ilgi duyuyor.

Derken salgın başladı, elbette o kış evde çok uzun zaman geçireceğimi anladım, oyalanmak için bakanlık onaylı, online bir fitoterapi kursuna yazıldım. Hayatımda görüp görebileceğim en yetersiz ve zevksiz bir eğitimden geçtik, bütün sınavlardan geçtim. Ancak asıl bir hafta sonu canlı çalışma yapılacak ve bize ondan sonra sertifika verilecekti. Salgın dönemi olduğu için bu toplantıları çok az yaptılar, hem de çok kısıtlı sayıda öğrenci kabul ettiler, ben ise her seferinde gitmeyi reddettim, çünkü henüz aşı bile olmamıştım. Sonunda galiba canlı dersten vaz geçtiler ki günün birinde bana 4-5 adet sertifika geldi, hem de çok süslü, dünyanın her yerinde geçerli fitoterapi sertifikası, aromaterapi sertifikası filan gönderdiler. Mesele şu ki, ben konu hakkında hiçbir şekilde kendimi yetkin hissetmiyordum. Tabii bu sertifikaların olması bana herhangi bir şey katmadı.

Ancak bir arkadaşım, ülkenin en bilinen aromaterapi ürünleri imal eden bir şirkette çalışmaya başladı, zaten kendisi de bu konuda master yapmış bir eczacıdır. Günün birinde onun 4 saatlik bir eğitimine katıldım ve daha önceki kursta nasıl boşuna zaman geçirmiş olduğum bir kez daha yüzüme vurulmuş oldu.

Tabii işler bununla da kalmadı, çok yakın başka bir arkadaşım, bana bir doktor hanımın markası olan bazı kremler hediye etti. Ürünleri denedim kalitesine inanamadım. Sonra doktor hanımın, bir SMA hastası çocuk için online krem kursu yapacağını duymuş, beni de guruba dahil etti. Sonuç olarak nihayet krem yapmayı öğrendim. Yakında parfüm atölyesine de katılacağım.

Bu gün ilk kez krem yaptım, olgunlaşması için 1 ay bekleme süresi var ama şimdiden çok beğendim. Yani bütün bu yıllar boyunca kendini tamamlayan damla sonunda damladı, artık bahçemdeki ürünlerle krem yapabiliyorum. Yanında parfüm bile yapacağım. Du bakali.

Bahçeden bahsetmişken bu yaz dolma kabağı dışında hiçbir yaz sebzesi olmadı. Buraya geldiğimizden beri bu denli fakir bir bahçe olmamıştı. Oysa hem gübresini bol tuttuk, hem de her gün sulama yaptık, ancak hava koşulları o denli faklıydı ki, hiçbir sebze verimli olamadı. Meyvelerin bazıları hiç meyve vermedi. Üzümler güzel vermişti ama onlar da tam koruk olmak üzereyken, bir öğleden sonra sıcak fön rüzgarına maruz kalınca kapkara kesildiler.  Sonuç olarak 2 senedir, bahçe oldukça verimsiz. Kurda kuşa aşa diye diktiğimiz bahçeyi, toprağa neme ısıya diye de düşünerek dikmek gerekiyor. Tabii pes etmek yok, yakında lahana cinslerinin tohumlarını toprakla buluşturacağım.

Bir de o kadar özenle baktığımız sebzeler son derece cılız iken yabani otların maşallahları var. Bu bence çok önemli bir şeye işaret ediyor. Bütün sebze ve meyveleri kendi habitatlarında yetiştirmek gerekiyor. Bu nedenle atalık tohumlar çok önemli, çünkü yüz yıllardır, hatta bazıları bin yıllardır, belli coğrafyanın havasına, suyuna, toprağına uygun olarak evrilmiş, bölgedeki haşaratla bile daha dayanıklı oluyor. Nasıl ki insanlar yaşarken, heybesinde bir sürü bilgi, anı, eğitim, gelenek biriktiriyorsa, bitkiler de genlerinde bir çok çevrelerine dair bilgi biriktiriyorlar, mevcut çevrelerinde hayatta kalmanın yollarını biliyorlar.

Geçen ay köyümüzde meydana gelen büyük orman yangınına da bu gözle bakıyorum. Eğer insan eliyle yanan orman mahvedilmez ise en çok 4-5 yıl içinde taptaze yeni ormanlarımız olacak. Çünkü daha şimdiden yanan yabani böğürtlenlerin köklerinden yeni filizler patladı. Özellikle de güzel bir kış geçirirsek, gelecek ya bebek çamları göreceğimden eminim.

Show Buttons
Hide Buttons