Yıllar önce Sarp kapısı açıldığında Azerbaycan’dan birçok kişi ile tanışma fırsatı bulmuştuk. Bu arada bir, iki nesilde Türkçe’nin nasıl da birbirinden farklılaştığına birinci elden tanık olduk. Sayıları Rusça söylüyorlar, arabadan düşüyorlar, etin sümüklüsünü seviyorlardı. En çok hoşuma giden şeylerden biri de onların hoşuma gelir demesiydi. Biz yağmur yağıyor deriz ya, biri bana ‘siz hem yağmir, hem yağir dersiz, ne anlamak lazım gelir’ demişti.
Son günlerde bu hem yağmir, hem yağir lafı nedense çok sıkça aklıma geliyor.
Normalde bizim köyde eylül ayının ortasından haziran ayının ortasına kadar yağmurlar yağar, kışın da en az 3-5 kez 30 hatta 60 santim yüksekliğinde kar yağar, günlerce de kar kalkmazdı. Bir yıldan daha uzun süreden beri neredeyse hiç yağmur yağmadı, 2022 ilkbaharından şu ana kadar sadece geçtiğimiz mayıs ayında birkaç kez yağdı, hepsi bu kadar. Kar ise hiç yağmadı.
Evin önünde minik bir dere var, normalde yılda sadece 1,5-2 ay kadar kururdu, o da elini dere yatağına sürdüğünde toprak ıslak olurdu. Geçtiğimiz sene ise sadece mayıs ayında derede, 3-4 hafta kadar azıcık su vardı. Toprak yazın susuz kalınca resmen fay hatları gibi çatladı, öyle derin ve geniş yarıklar oluştu ki bir Karadeniz insanı olarak şaşırıp kaldım.
Bizim köyün suyu orman içinde bir yer altı kaynağından geliyor, normalde musluklardan akan su hemen hiç kesilmez, sadece temmuz ayının sonundan eylül ayına kadar, sabah, akşam hayvanların sulandığı 1,2 saat su kesik olurdu. Bu saatlerde de köyün su içilen ve kaynağı farklı olan çeşmelerinde su akardı. Bu sene köyde bol bol bulunan çoban çeşmelerinin hemen hepsi aylardır kupkuru. Bir de köyün çevrede çok beğenilen bir içme suyu vardır, o suyun kaynağı farklıdır, o çeşme akıyor, o da köy dışından kimsenin almasına izin verilmiyor.
Geçtiğimiz sene kurak geçince yer altı suları iyice azaldı, bizim köyün şebeke suyunu sağlayan kaynak da muhtarın söylemesine göre üçte bire inmiş. Muhtar köyün kaynağını korumak için, günün büyük kısmında deponun vanasını kapatıyor, haziran ayından beri sadece akşam ve sabah saatlerinde su veriyor. Böylece hayvanlar ve tarım için köyün şebeke suyu kullanılamıyor. Muhtara suyu kesmesini ben söyledim, yoksa bizim köylü su kullanımı konusunda laf söz dinlemez. Böylece bizim köy zorla da olsa su tasarrufu yapıyor. Ben evde mesela sifon çekmeyi filan kısıtladım.
Bu su kıtlığına bir de orman yangınları eklendi. Barajlar bir de yangın söndürmek için kullanıldı. Şimdi Çanakkale şehrinin içme suyunu sağlayan barajın suyu iyice azaldı, bir takım tedbirler getirildi, araba yıkamak filan yasaklandı. Gerçekten ciddi su kıtlığı var.
Ama nihayet yağmur yağmaya da başladı, ama çok garip yağıyor. Eskiden hava tahminlerinde %60 yağmur ihtimali verdiler mi mutlaka yağardı, şimdi % 80 ihtimal bile bir damla yağmayabiliyor. Şöyle yağacak, böyle yağacak denilen yağmur sadece çiseleyip bitebiliyor, yahut sadece 1 dakika yağabiliyor. Toprak o kadar kuru ki üzerine düşen her damlayı emiyor, günlerdir yağmasına karşılık dereler bomboş. Şimdi şu saatte yağmur yağmasını beklerken böyle bir su yazısı yazmaktan başka bir şey gelmedi elimden.
Dün akşamüzeri 2 saatlik lodoslu bir yağmurda neredeyse sele karıştık. Cam balkonun camlarının aralarından balkona su sızmış, mutfak balkonunun kapısı açıktı, kapının 2 cm’lik eşiğinden aşıp mutfağı su basmış. Evin dış kapısı da güneye bakıyor, oraya da lodoslu havalarda su giriyor diye camlı kapı ile kapatmıştık, oradan da su girdi. Bütün gün zaten öyle bir lodos fırtınası vardı ki, boğaz ve ada feribot seferleri iptal edildi. Boğazın içindeki köy iskeleleri koptu, plajlar, kordon caddeleri su altında kaldı. Bu ay içerisinde bu ikinci lodos fırtınası. Bu kadar kötü esince, şimşek filan da olunca mutlaka elektrikler de gidiyor. Tabii gene aynı filmi izledik. Bu gün yine yürüyüşe çıktım, inanılır gibi değil ama neredeyse bütün suyu toprak emmiş, gene dereler bomboştu, çoban çeşmelerinden bir kaçı damlamaya başlamıştı.
Uzun lafın kısası yağmır, yağmır, yağınca da çoşir, taşir.
Toprakla uğraşınca hava koşulları hayatımı daha doğrudan etkilemeye başladı. Bu yıl hem aşırı kuraklık ve sıcak, hem de orman yangınları, bu yangınlardan sızan gazlar, bütün ürünlerde hasar yaptı. Hemen hiçbir şeyde verim yok. Bizim zeytinlik zaten yandı. Sonuç olarak sadece hünnap bol bol verdi diyebilirim.
Böyle kurak geçen yazın tek faydası, yabani ot bile bitmediği için bahçede fazla yorulmadım.
Elbette küsüp bırakmıyorum. Kış bahçesine dikim işlerini büyük ölçüde tamamladım. Aslında tam zeytin toplama zamanı. Yağmur yağmadan zeytin toplanmıyor, çünkü dala sıkıca yapışık oluyor. Bu sene zeytini olgunlaştıracak yağmur çok gecikti ve yağmurla birlikte çok rüzgâr esti. Olan zeytin de döküldü. Sonuç olarak zaten yeni yanmış bir ağaçtan ne bekleyebilirim ki. Neyse ki organik tarım yapan bir arkadaş, bana bitkiler için kullanılan, hemeopatik yöntemler olduğunu ve yanmış ağaçlarda ne kullanılması gerektiğini çalışıp, bana öneride bulunacağını söyledi. Bu sene sadece ağaçların kendiliğinden toparlanmasını beklemeyeceğim, hem derince budama yaptırıp, hem de bu yöntemi kullanmayı düşünüyorum.
Tabii ki bizim yapacağımız hiçbir şey şöyle güzel birkaç kar yağışının yerini tutamaz. Arkadaşımın hazırladığı yöntem nedir, işe yarayacak mı bakacağız artık.