Bu sene çok garip bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Haziran ve temmuz ayları gerçekten insanı yıldıracak derecede sıcak ve kurak geçti, buna karşın ağustos ayı girdiğinden beri, geceleri hava 20 derecenin altında yani sanki güz gelmeye başladı. Trabzon’da ağustosun yarısı yaz, yarısı güz diye bir söz vardır, gerçekten de 15 ağustostan sonra rüzgâr esmeye başlardı, tabii eğer o yıl bütün ağustos çürük geçmediyse, çürükse zaten ay boyunca yağmur yağmış demektir. Burada ise ağustos doğal olarak yazın en sıcak ayı oluyordu.
Ama bu yıl her şey tuhaf, sanki bu yaz ağaçların kuruma yazı gibiydi. Birçok ağaç kurudu (hem bizde hem de etrafta). Belli ki ağaçlar da hiç alışık olmadıkları bir şey yaşadılar; bu yıl bütün meyveler (zeytin hariç) hem az oldu, olanlar da normalden bir ay erken olgunlaştı. Mesela beyaz incir ağustos ortasında olgunlaşmaya başlar, eylül gelince de yerini yavaşça siyah incire bırakırdı, eylülün ikinci yarısında da incir mevsimi biterdi. Bu yıl incir hem oldukça az verdi, hem de henüz ağustos başında beyaz incir bitti, muhtemelen ağustos bitmeden siyahlar da bitecekler.
Bu yıl en verimli ağaçlardan biri hünnap; normalde eylül ayında meyvelenme başlar ve ekimde olgunlaşırdı, şu anda neredeyse olgunlaşmak üzereler.
Bir de dikkat çekecek kadar çok nar var. Onun dışında, birçok ağaç ve mesela üzümler de çok az verdiler. Sebze de son derece verimsiz, geceleri soğuk olduğu için boylanmadan kartlaşıyorlar. Bu yıl ilk defa bahçenin domatesinden salça yapamayacağız, fasulye, biber, patlıcan da hemen hiç olmadı. Kışın da bezelye, havuç, bakla çok verimsizdi.
Ben gene de azimle pazı lahana fidelerimi yapmaya devam ediyorum. Bu yıl sadece renkli saplı pazı fidesi ile, kale lahana fidesi yapacağım. Normal kara lahana ve buranın yerli pazılarının ise kendiliğinden gelişmelerini bekleyeceğim.
Geçen yıl Rize’deki usule göre lahana fidelerini ağustos sonunda yapmaya kalktım, hiç verimli olmadı. Bu yıl temmuz sonu, ağustos ortası ve belki de sonunda dikim yapacağım. Bakalım hangisinden sonuç alacağım. Temmuz ortasında diktiğim yerden şimdilik sadece birkaç pazı fidesi çıktı, bakalım.
Bu yıl haziran temmuz o kadar sıcak geçti ki en serin yer olarak evde kalmayı tercih ettim, denize çok az girdim. Sermin ise muhtarın karısını ayarladı, birlikte yakın çevrenin denize girilecek yerlerini keşfediyorlar. Meğer bu köyün kadınlarının hiç biri yüzme bilmiyormuş, muhtarın karısı denize gidince benim deyimimle manda gibi, kendi deyimi ile kurbağa gibi kenarda oturup, oturup çıkıyormuş, fakat öyle ballandırarak anlatmış ki, bütün kadınlar Sermin’in peşine düştü bizi de götür diye. Muhtarın karısı ise bize ne yapacağını şaşırdı, geçen odun fırınında kuru fasulye yapıp gönderdi, ben de hemen bir Çayeli fasulyesi yapıp nazire yaptım. Yaz günü köy yerinde benim kurum senin kurun savaşı başlattım.
Savaş deyince Orta doğu gene kanlar içinde; aylardan beri İsrail, Gazze şeridinde savaş suçu işliyor. İsrail’in düzenli büyük bir ordusu yok, buna karşılık gerekli durumda neredeyse bütün vatandaşlarını asker haline getirdiği bir düzenleri var. Hal böyle olunca da böyle geniş çaplı bir savaş durumunda aylardan beri bütün normal işlerde çalışan kişiler orduda. İsrail artık tükendi, kendi imkânlarıyla savaşması mümkün görünmüyor, bu nedenle ABD’yi yanında savaşa sokmak istiyor. Bu nedenle de, İran’ı savaşa çekmek için elinden geleni yapıyor. Geçen hafta Hamas liderlerinden birini, tam da yeni cumhurbaşkanının yemin töreninde Tahran’da öldürdüler. İran böylece saldırı kararı almak zorunda kaldı. Bence bu kararı çok da yerine getirmek istemiyor. Çünkü bundan birkaç ay önce Azerbaycan İran sınırında eski cumhurbaşkanının helikopteri düştü ve adam öldü. Şimdi bu işi irdeleyecek olursak; adam Azerbaycan cumhurbaşkanının davetlisi olarak tam da sınırda bulunana iki barajı açmak töreninden dönüyordu. İran Azerbaycan sınırını kim koruyor; İsrail’li bir firma koruyor. (İsrail Karabağ sorununda Azerbaycan’a yardım etti diye ihalesiz filan görevi bu firmaya vermişler). Bu firma ile teknoloji, iletişim, İHA, SİHA, istihbarat, radyo frekansı, her türlü teknolojiye sahip). Peki; şimdi düşünelim bakalım; helikopter üştükten sonra yerini nasıl oldu da onlar değil de Türkiye’den giden İHA’lar tespit etti? Daha sonra İran nasıl oldu da suikast ihtimalini hiç dile getirmedi? Ben bile bu olayın İsrail tarafından yapılmış bir suikast olabileceğini düşünürken onlar hiç mi akıl etmediler de sustular? Çünkü; İran eğer kendi İsrail’e saldırırsa, ABD’nin gelip kendi başına dert açacağını biliyordu. Bölgede bir savaş istemediler.
Ancak artık kendi başkentlerinde böyle bir saldırıya uğrayınca mızrak çuvala sığmadı. Gene de kendilerinden ziyade vekil güçleri ile İsrail’i zor durumda bırakmak istemeleri doğru bir yaklaşım; çünkü Lübnan’daki Hizbullah’ın elinde İsrail’e yetecek kadar silah var zannımca.
Bütün mesele ABD’deki Yahudi diasporasının, ABD yönetimi üzerine maddi baskısı. Şimdi ABD, kendi Yahudi para babaları nedeniyle Orta Doğu’da savaşa girecek, ama unuttuğu bir şey var, onu da ben hatırlatayım; ABD ordusu bu güne kadar hiçbir savaşı kazanmamıştır. Çünkü onlar savaşı video oyunu sanıyor ve hiçbir zaman da vatan savunmadılar. İşte bu nedenle Orta Doğu batağında bıraktıkları her ceset, her organ için kendi halkına hesap vermek zorunda kalacak. Yeni bir Viyetnam (savaş sonrası stres bozukluğu) yaşayacaklar. Çünkü bölgedeki sadece radikal Müslüman guruplar değil, bütün Müslümanlar artık illellah dedi. Mesela ABD; Irak kuzeyindeki PKK güçlerinin İran’a saldırmasını sağlayamadı, tabii şimdilik.
Bu yaz savaş dışında bir de mücadele anlamında olimpiyatlardan söz etmem gerek. Bizim kadın voleybol takımı sakatlıklarına rağmen dünyanın en güçlü takımlarından biri olduğunu kanıtladı, hepsinin kalbimizde bir madalyası var. Artık atıcılıkta dünya markası haline gelen bir ikonumuz var. Ancak bu sefer benim dikkatimi çeken bir şey boksta kadınlarımızın başarısı. Birçok kiloda kadın boksörlerimiz bronz, gümüş madalya aldılar. Benim söylemek istediğim bu değil, bu yıl Fransa’da yapılan olimpiyatlarda birçok LGBTİ sporcunun katılmasına izin verildi. Bunu olumlu karşılıyorum, ama onlar için ayrı bir kategori yapılması gerekli. Bu yıl kadın boksunda mesela bazı kilolarda altın ve gümüş madalyayı trans kadınlar yani erkekler aldı. Hani kadın müsabakasıydı?
Bence zaten o Cezair’li dövüşçü aynı kiloda erkek müsabakasında da madalya alacak kadar güçlü bir erkek ve sadece kromozomları değil, hormonları da öyle. Ayrıca kadın dövüşçünün, müsabaka öncesi testosteronu bu seviyede çıksa, erkeklik hormonu aldı, doping yaptı diye diskalifiye edilir.
Peki, kadınla erkek dövüşebilir mi, ya da dövüşürken kadın sporcu ölse bunun sorumlusu kim olacak?
Ne kişisel düzeyde ne uluslararası düzeyde eşitsiz dövüşlere ve savaşlara sıcak bakabilirim. Şimdi İsrail’in yaptığı yenişemediği bir savaşta (ABD’yi yanına çekip) doping yapmak değil midir?