Kendimizi
karantinaya aldığımız, 10 gün sonra 2 ay olacak. Neyse ki son bir haftadır salgın dalgası
sönümlenmeye başladı gibi görünüyor. Ancak bizler hala evdeyiz, mantıkla
düşününce sızlanmaya hakkımız yok, yine de insansız günler uzadıkça katlanması
daha zorlaşıyor, zaman zaman karamsarlığa düşmemek elden gelmiyor. Bugün, bir
de puslu, nemli keyifsiz bir hava var, yani tam depresyon havası, ben de
yaptığım hiçbir şeyi hevesle yapmadım, her şeyi baştan savdım. Klasik davranış
stilimdir, depresyon tedavisi olarak, bol bol karbonhidrat yedim, hiç pişman
değilim. Ancak sadece birkaç saatlik depresyona iznim var, fazlası bana
yaramaz.
Hıdrellez
kapıya dayandı, üzerime çullanan bu bıkkınlığı atmak için çok güzel bir fırsat.
Her sene yaptığım gibi Hıdrellezde bir çok ritüel yapacağım. Hatta bu yıl her
zamankinden biraz daha fazla ya da farklı ritüeller yapmaya karar verdim.
Mesela bu yıl diğer yıllardan farklı olarak dileklerimi 5 Mayısın ilk
saatlerinde yazacağım, kağıdı gül dalına asmak işini her zamanki gibi.
Her yıl
gerçekleşmesini istediğim şeyleri bir kağıda yazar, hatta resim çizer, 5 Mayıs
akşamından bir gül dalına asarım, çok da sıkıca bağlamam ki rüzgar dileklerimi
uçursun. Hıdrellez dileklerimin gerçekleşmeme ihtimali oldukça azdır. Bazen
dileğimde hafif kaymalar olur ama gene de gerçekleşir, eğer gerçekleşmeyecek
bir şey dilemiş isem, zaten ertesi sabah dilek kağıdımın halinden anlaşılır.
Bir sene,
büyük bir kendini beğenmişlikle, gerçekleşeceğinden emin olduğum bir şeyi de
yazmıştım. O gece feci bir rüzgar balkondaki saksıyı yerden yere vurmuş, bütün
toprağı balkona sermiş, gülü kökünden çıkarıp, balkona fırlatmış fakat buna
karşılık kağıdımı uçurmamıştı. O yıl isteğim gerçekleşmedi, büyük bir
hezimetti. Yani Hıdrellez dileklerine çok inanırım.
Bu yıl istek kağıdımı (dilekçe) bir gece önceden hazırlama sebebim, 5 Mayıs gününün ilk saatlerinde Merkür’ün, Güneşin tam kalbinde olması. Bu birleşme astrolojik olarak yılda sadece birkaç kez meydana gelir ve 1,2 saat kadar sürer, bu süre içerisinde düşüncelerinize dikkat etmeniz gerekir, çünkü gerçekleşme olasılığı oldukça yüksektir. Ben de bu Hıdrellezde mademki böyle bir tesadüf oldu, fırsatı kaçırmayayım dedim.
Ülkemizde Hıdırellez kutlamaları, en coşkulu Hatay civarında yapılır. bu yörede Hıdırlık denilen ve Hıdırellezde ziyaret edilen su kenarları vardır. Bizim ülkede bulduğumuz her suyun kenarının mesire yeri olmasının bir sebebi var değil mi?
Her yıl
mutlaka bir suyun kenarına gitmeye özen gösteririm. Çünkü Anneler (anneannem)
her Hıdrellezde bir kayığa biner, 7 dere ağzı geçer ve bir de sanırım şimdi
havaalanı inşaatı altında kalan denizin içindeki delikli bir taşın içenden
geçerdi.
Trabzon’da
iken benim Hıdrellez suyum Yanbolu Irmağıydı, orayı ziyaret ederdim. Eğer Yanbolu’ya
gidemeyeceksem, mutlaka Değirmendere’yi ziyaret ederdim. Çanakkale’de ise
boğazı ziyaret ediyoruz. Bazen Gelibolu yarımadasına da geçiyoruz.
Bu yıl yapacağım
su ziyareti gene boğaz olacak, bu sene öyle uzak yerlere gitmek pek mümkün
görünmüyor, evin önündeki ufak dereye gitmek de tuhaf olur. Yakın bir tarihte
keşfettiğim, Umurbey sahilindeki ıssız, sulak alanda, boğaz kıyısında
yürüyeceğim, nasıl olsa benim sokağa çıkma yasağım yok.
Hıdrellez
sabahı, pencereleri açıp, içeriye bolluk, bereket, sağlık davet edeceğiz. Henüz
hava tam aydınlanmadan ev halkından kısmetli biri evin kapılarından dışarı
çıkıp, eve girecek.
Duygu ile
Hıdrellez üzerine instegram sohbeti yapacağız. Bu sohbet için başka ne
ritüeller yapılıyor diye araştırırken, cüzdan ve tencerelerin kapaklarını açık
bırakıp, bereket davet edenler varmış, çok beğendim ben de yapmaya karar
verdim.
Hıdrellez,
Hızır ile İlyasın kavuştuğu, dünyaya bereketin geleceğinin habercisi olan gün
olarak tanımlanıyor. Hızır ile İlyas’ın 2 ayrı karakter mi, yoksa tek bir insan
mı ( varlık mı) olduğu bile net değil.
İlyas, bütün kutsal kitaplarda sözü edilen, her din tarafından kabul
gören bir peygamber. Hızır ise, çok daha eski bir öğretiden geldiği belli olan,
hiçbir kutsal kitapta adı geçmediği halde bütün semitik dinler tarafından kabul
gören bir kült. Sanki kadim batını bilgilerle, semitik dinleri birbirine
bağlayan bir köprü gibi.
Şu anda
Kuran’da hiç adı geçmediği halde, Müslümanlar arasında Hz. Muhammet ve Hz.
Ali’den sonra en çok hürmet edilen şahsiyet Hızır.
Hızır, bir
peygamber değil, daha çok bir veli/Salih kişi olarak tanımlanıyor. Buna rağmen
bu kadar geniş bir coğrafyada tanınması, herkes tarafından benimsenmiş olması,
Hızır inanışının çok daha derin anlamlar taşıdığını düşündürüyor.
Bana sanki
tek bir kişiden ziyade her insanın dönüşebileceği bir hal gibi geliyor. Yoksa, Musa Peygamberle konuşan kişinin, Ahmet Yesevi’ye
ders veren kişi ile aynı insan olması nasıl söz konusu olabilir?
Öyle ya
herkes yeri gelir, bir başkasının derdine ‘Hızır gibi yetişir’. Hızır
inanışını, doğaya yeşillik, insana bolluk, bereket, gönül ferahlığı veren hal
olarak da tanımlamak mümkün.
Eskiden
insanlar tabiatın kurallarına uygun olarak yaşar, dünyayı ve gök yüzünü çok iyi
gözlemlerdi. Bütün varlıkların hava, su ateş ve toprak olmak üzere 4 elementten
meydana geldiğine inanılırdı. Semavi dinler öncesindeki inanışlarda kutlanan 4
mevsimdeki, 4 bayram, 4 element ve doğa olayları ile ilişkilidir.
Her ne
kadar, yazılı kaynaklarda, Hıdrellez bahar bayramı olarak geçiyorsa da, bundan
pek emin değilim.
Öyle ya ilk
bahar bayramı açıkça Nevruz’dur, çünkü tam da ilk baharın başladığı gün
kutlanır. Tam olarak gündüz ve gecenin eşitlendiği günde ( ilk bahar ekinoksu)
kutlanır. Bu bayramda şenliklerin en önemli özelliği Nevruz ateşidir, bence
ateş elementinin bayramı İlkbahar bayramıdır.
İki farklı
ilk bahar bayramı olması biraz tuhafıma gidiyor, bence Hıdrellez yazın
habercisi olan bir doğa bayramıdır. Hıdrellez, Eta Aquarit gök taşı yağmuru
zamanına denk gelir. Bu gök taşı yağmuru dünyanın yörüngesiyle Halley kuyruklu
yıldızının yörüngesinin kesiştiği günlerde meydana gelir. Hıdrellez, açıkça su
ile ilişkilendirilir. Hatta Hızır denizlerin, İlyas karanın bereket
habercisidir diye düşünülür. Hıdırellez, toprağın su ile buluşma, ağaçlara su
yürüme zamanıdır diye açıklayanlar da olur. Sonuç olarak Hıdırellez bolluğun,
bereketin, tarımın, sıcaklığın başladığı günlerin habercisidir.
Hıdrellezden
sonra artık tarım zamanıdır, aylarca
eğlenecek zaman bulmak zor. Ancak hasat yapıldıktan sonra, elde edilen ürünü
kutlamak için şenlik yapılır, hasat sonrası ise imeceyle kışa hazırlanılır.
Hasat zamanı, pek çok ürün ve bahçeler için genellikle Eylül ayıdır. Açıkça
toprakla ilişkili olan bu doğa bayramı, göksel değil, yeryüzünde gerçekleşen bir
olayı kutsamak için yapılır ve bu nedenle tarihi net değildir.
Kış bayramı
ise daha sonraları önce Mintraizmde Mintranın doğum gününe daha sonra da Noel’e
evrilen, Nardugandır. Bu bayram da tam olarak günlerin uzamaya başladığı günde (25
Aralık) kutlanır ve asıl olarak hava (soğuk) elementi ile bağdaşır.
Bu salgın
bize, doğanın güçleri karşısında ne kadar savunmasız olduğumuzu ve doğaya
saygılı olmanın gerekli olduğunu tekrar hatırlattı. Şehir yaşantısında bu
söylediklerim insana saçma gelebilir, ancak köyde yaşayınca bütün bu bilgilerin
ne kadar önemli olduğunu yeniden fark ediyorum.