En çok sevdiğim sebzeler yeşil yapraklardır. Ispanak için her zamankinden farklı tarifler denemek istedim.
İÇİNDEKİLER
1 bağ ıspanak
1 havuç
¼ kalıp Beyaz peynir
Tuz/ acı biber
3 kaşık Mısır unu
Zeytinyağı
YAPILIŞI
İyice yıkanmış ıspanaklar, çok az tuz, biraz acı biber eklenerek, 1 kaşık zeytinyağında hafifçe yumuşayana kadar sotelenir. Ispanaklar soğuduktan sonra elde sıkılarak suyu süzülür ve bıçakla küçük parçalara ayrılır.
Havuç kalın rende ile rendelenir.
Beyaz peynir ufalanarak parçalara ayrılır.
Mısır unu, havuç, peynir ve ıspanaklar birlikte yoğrularak ceviz büyüklüğünde toplar haline getirilir.
Ispanak köfteleri az yağda çevirerek pişirilir.
Köfteler bu şekilde yenilebileceği gibi, yarı kızarmış köfteleri bir tepsiye alarak, üzerine istediğiniz peyniri rendeleyip, üzeri kızarana kadar fırınlayabilirsiniz.
Bence sadece tavada az yağla kızarmış hali çok daha güzel oluyor. Ispanak köftelerini herhangi bir et yemeğinin yanında servis edebilirsiniz. Ertesi güne kalırsa, üzerlerine yumurta kırarak kahvaltıda yiyebilirsiniz.
Sık sık, kilerde, buzlukta yemek yapmaya yetmeyecek miktarlarda artan malzemelerden aşure gibi çorbalar yaparım. Hal böyle olunca da genellikle her yaptığım çorba diğerinden farklı olur.
Bu gün yaptığım çorba oldukça bol malzemesi olan bir çorba idi.
İÇİNDEKİLER;
8-10 adet hazır mantı; hazır el açması mantılar çıktığından beri sıkça alır buzluğa atarım, bizim evde mantıdan çok makarna sevilir, mantıyı genellikle çorbaların içinde kullanıyorum. Mantının torbası delinmiş, alttaki nohut torbasının üzerine birkaç mantı tanesi düşmüş, işte bu taneler bu yemeğe kattım.
6-7 tane bulgur köftesi; geçen ay bulgur köfteli ıspanak yemeği yapmıştım, artan köfteleri her çorbaya eklediğim için, sadece bu kadar kalmış. Çorbaya koyduğum mantı çok azdı, bu köfteleri de ekledim.
Bir avuç haşlanmış nohut; her zaman buzluğumda olur, çorbalara, pilavlara, sebze yemeklerine avuç, avuç nohut atarım.
Bir avuç haşlanmış barbunya fasulye; bunu da yanılmıyorsam lahana çorbası yapmak için haşlamış, fazlasını buzluğa atmıştım.
İki tane közlenmiş kapya biberi; kendi yetiştirdiğimiz biberlerden közlenmiş biber yapıp buzluğa atıyoruz. Bu biberler tarlada sona kalan biberlerdendi, tam kızarmadan yarı yeşilken toplayıp közlemişiz.
Dört kaşık domates püresi, 1 büyük buz küpü kadar et suyu, buzluktan çıkmasa da yeni kar yağmış bahçeden yarı donmuş bir demet taze kişniş.
Buzluktan olmayan 1 kaşık tereyağı, 1 kaşık un, tuz, acı pul biber ve su.
YAPILIŞI;
Aslında unlu köz biber çorbası yapmak için buzluğu açmıştım;
Unlu biber çorbası yapmak için önce közlenmiş biberler ufak parçalar halinde kesilir. Bir kaşık un, bir kaşık tereyağında kokusu çıkana kadar kavrulur. İçine su eklenir, topaklanmaması için karıştırarak kaynaması beklenir. Kaynadıktan sonra içine iyice kıyılmış, közlenmiş biber, tuz, pul biber, et suyu (isterseniz tablet şeklinde) koyularak, pişirilir.
Eğer pürtüksüz bir çorba isteniyorsa blendırdan geçirilir. Bu çorba kendiliğinden kırmızı olduğu için ayrıca salça gerekli değildir. İstenirse, özellikle de içine et suyu koyulmadıysa, lezzet artırmak için süt ya da krema koymak da mümkündür, renk biraz daha açık olur. Süt ya da kremanın kesilmemesi için, içine bir miktar çorba katıp, karıştırarak ısıtmak, daha sonra çorbaya eklemek gerekir.
Ben bu çorbayı yapacaktım, ancak biber oldukça azdı ve rengi yeşile yakındı, o nedenle içine domates püresi koydum. Sonra da buzlukta ufak tefek ne kalmışsa ekledim. Üzerine de taze kişniş koydum.
Çok güzel bir kış çorbası oldu.
BULGUR KÖFTELİ ISPANAK YEMEĞİ
Bulgur köftelerini bu yemek için yapmıştım, yarısını yemeğe katıp, yarısını tekrar aynı yemeği yapacağım zaman için saklamıştım, ancak bu süre boyunca hemen her çorbaya bir avuç köfte attığım için, bu çorbaya birkaç adet kaldı.
İÇİNDEKİLER
Yarım kilo ıspanak
1 orta boy soğan
1 su bardağı köftelik bulgur
Yarım su bardağı un
Tuz, tatlı toz biber, acı pul biber
1 kaşık tereyağı, zeytinyağı
YAPILIŞI
Bir bardak ince bulgur üzerine aynı ölçüde kaynar su eklenir, üzeri kapatılıp, bulgurun şişmesi beklenir. Bulgur şiştikten sonra yarım bardak un, tuz, biber eklenerek yoğrulur. Fındık büyüklüğünde köfteler meydana getirilir. Bu köfteleri sade yapınca her türlü çorba ve yeşil yapraklı sebze yemeklerine katmak çok güzel oluyor. Çorbalarda çiğ, ıspanak gibi çabuk pişen sebzeler için önceden haşlayıp, sonra yemeğe katmak lazım.
İçine biraz salça ve maydanoz koyunca, haşlayıp üzerine sarmısaklı yoğurt ve salçalı yağ dökerek meze gibi de yenilebilir.
Ben genellikle fazla yapıp, haşladıktan sonra buzluğa kaldırıyorum.
ISPANAK YEMEĞİ HALİNE GELMESİ
Yemeklik doğranmış soğanı yağda pembeleştirdikten sonra yarı haşlanmış köfteler içine atılır ve köfteler de soğanlarla birlikte biraz yağda çevrilir. Bundan sonra ıspanaklar, çok az su ve tuz koyulduktan sonra tencerenin kapağı kapatılarak, ıspanaklar sönene kadar pişirilir.
Ispanaklar henüz yeşilken yemek iyice karıştırılıp, tatların birbirine iyice geçmesi için servisten önce 5 dakika dinlenmeye bırakılır.
Isırgan otu, halk arasında sağlık kaynağı olarak bilinen otlardan birisidir. Anneler (anneannem) her yıl nisan ayında ısırganların taze zamanlarında her yemeğin içine ısırgan karıştırır ve bu uygulamanın bütün yıl boyunca hastalıklardan özellikle de kanserden koruyacağına inanırdı.
Trabzon’da yemyeşil görünüşlü, mısır unlu ısırgan lapası yapılır. Her yıl mutlaka en az birkaç kez bu yemek şifa niyetine yenilir.
Ege bölgesinde ise haşlanarak, basit bir sosla yapılan salatası meşhurdur.
Bence ısırgan otunun tadı oldukça farklıdır, sadece ısırgandan yapılan yemeği hiç sevemedim.
Şimdi bahçemde bol miktarda taptaze ısırgan çıktı, ben de bunlardan bir deneme yemeği yapmaya karar verdim. Bu yemeği yaparken de tepside yapılan içli köfteden ilham aldım.
Bahçeye ısırgan toplama niyetiyle çıksam da yeni çıkmış şevketi bostan, kuş otu ve yabani semizotlarını görünce dayanamadım. Hepsinden birkaç dal topladım ve yemeğimde bu harmanı kullandım. Ne de olsa artık Egeliyim, keçinin yediği her otu yemem lazım.
Köftenin içi için yabani otları bol suyla yıkadıktan sonra, bir süre de beyaz sirkeli suda beklettim.
Teflon bir tavada küçük boy bir adet soğan, küçük parçalar halinde doğradığım havuçları biraz yumuşayana kadar soteledim. Daha sonra yeşillikleri de içine attım. Yeşillikler sotelenince iç malzeme gözüme oldukça az göründü. İç harcımın artması ve daha da renkli görünmesi için bir avuç haşlanmış nohut ekledim ( köftenin lezzetini çok daha üst seviyeye taşıdı).
Ben iç harcına sadece bir miktar tuz koydum, ancak acı biber ve muskat da çok güzel olur diye düşünüyorum.
İç malzemenin suyu iyice azalana kadar soteledikten sonra soğumaya bıraktım. Koyu yeşil, sarı, turuncu gök kuşağı gibi bir içerik. Elbette eldeki malzemelerle farklılaşabilir.
Bu aşamanın en zor kısmı elbette ellerinizi haşlamadan ısırganları toplamak ve yıkamak olduğu için bu aşamalarda mutlaka kalınca bir eldiven kullanılmalıdır. Piştikten sonra ise kesinlikle o yakıcı özellikleri kalmıyor.
Köftenin dış kısmı için bir bardak köftelik bulgurun üzerine bir bardak kaynar su döküp, üzerini kapatarak bulgurun şişmesini bekledim. Şişen bulgurlara yarım bardak un, 2 kaşık biber salçası ve tuz ekleyerek yoğurdum. Köftenin hamuru da hazırlanmış oldu. Bu hamur içerisine de isteyenler köfteye yakıştırdıkları her türlü baharatı ekleyebilirler.
Hamuruma uygun bir tepsiye pişirme kağıdı serdim. Kağıdın üzerine bir kaşık domates püresi sürdüm.
Hamurun yarısını tepsiye koyarak üzerini bastırarak düzleştirdim. İyice soğumuş iç malzemeyi üzerine elimden geldiğince eşit kalınlıkta yaydım, üzerini de hamurun kalan yarısı ile kapatıp, elimle bastırarak düzleştirdim.
Yemeğe hiç yağ koymadığım için bu aşamada üzerine bir kaşık kadar tereyağını küçük parçalar halinde ekledim.
180 derece fırında 30 dakika kadar pişirdim.
Bence çok güzel bir görüntüsü olan çok hoş bir yemek oldu.
Evde kalan sebzeleri ve hatta az kalmış yemekleri tazelemek için de çok akıllıca bir şekil bulduğumu fark ettim.
Karadeniz bölgesinde yetişen, Anjelik üzümü olarak da bilinen kokulu bir üzüm cinsi vardır. Bu üzüm çeşidi Karadeniz ve Marmara Bölgelerinde yetişir, ancak en güzel Doğu Karadeniz Bölgesinde olur. Koyu renkli ve çekirdekli bir üzümdür. Isırarak yemeye kalkışınca oldukça ekşi bir iç kısmı olduğundan, kabuğu ısırılıp, emilerek yutulur. Bütün lezzeti, rengi ve kokusu kabuğu ve kabuğuna yakın kısmında bulunur.
Bu üzüm, neredeyse bütün Karadenizliler tarafından, Eylül ayının en sevilen şeylerinden biridir. Mevsimi kısadır. Pekmezinin yapılması oldukça zahmetlidir ve artık pek de yapan kaldığını sanmıyorum. Şarap yapılamayacak kadar tatlı bir cins olduğunu sanıyorum.
Kaynatılıp, süzülerek şıra yapılır ki tadına doyum olmaz.
Hem şırasından hem de pekmezinden yapılan birkaç çeşit tatlı biliyorum. Pekmezden yapılan peltesi süt kaymağı ile yenilir, biz buna pestil deriz. Pekmez biraz sulandırılır, tadına bakılarak içine bir miktar şeker katılabilir. Bir iki kaşık da nişasta eklenerek kıvamlıca bir pelte elde edilir. Soğuyunca üzerine süt kaymağı koyularak yenilir. Kaymak yemek istemeyenler, pestil soğuduktan sonra üzerine biraz muhallebi dökerek de yiyebilirler. Hatta misafirler için iki renkli bir kup gibi hazırlanabilir.
Pepeçura, Rizelilerin yaptığı ve son yıllarda oldukça popüler bir hale gelen bir tatlıdır. Bu tatlı taze üzüm suyundan ya da şıradan yapılır. İçerisine sadece bir miktar nişasta ve kalın mısır unu eklenerek pişirilir. Mor rengi oldukça göz alıcı, güzel kokulu, ekşi bir tatlıdır.
Pazar ve Ardeşen bölgesinde ise termon ve ekşaş denilen birbirine çok benzeyen iki tatlı yapılır. Bu tatlılardan biri taze üzüm suyu ile diğeri ise pekmezle yapılır. Pekmezle de yapılsa üzüm suyu ile de yapılsa malzeme bir miktar sulandırılır. Bir litre sıvı malzemeye 2 kaşık olacak şekilde nişasta eritilir. Tencereye nişastalı sıvı, 2 adet defne yaprağı, bir çay bardağı haşlanmış mısır tanesi, bir çay bardağı haşlanmış yerel koyu renkli barbunya fasulye eklenir. Bütün malzemeler birlikte kıvam alana kadar kaynatılır.
Bizim bahçeye de bu üzümden diktik, ancak henüz çok küçük, meyve vermedi. Köyden bir komşuda bu üzümden olduğunu gördük, sadece yaprağını kullanmak için asmasını saklıyormuş, üzümü ise yemeyi bilmedikleri için atıyorlarmış. Bunu duyunca büyün üzümleri biz aldık.
Sermin taze üzüm şırası yaptı. Ben de, bana göre ekşaş, Sermin’e göre termon yaptım. Taze üzüm suyundan yapılınca ekşi olduğu için bence ekşaş ismi buna yakışıyor.
Bize göre çok nostaljik ve sevilen bir tatlı yaptım. Bir çeşit aşure gibi düşünün. Yalnız bu lezzeti alışık olmayan katiyen sevmez. Hatta Lazların termonu Müslüman yemez onu diye bir tekerleme bile vardır.
Kurban bayramı
deyince aklıma Pazar’daki büyük evde geçirdiğimiz bayramlar geliyor. O zamanlar
kurban evin hemen yanında kesilirdi. Birkaç gün önceden alınan hayvan, kurbana
kadar beslenir, o gün usta bir kesici tarafından besmeleyle kesilirdi. Hayvanın
başını yukarı kaldırırlar ve tek hamlede canı çıkacak şekilde boğazını
keserlerdi. Nedense biz çocuklar da bütün kesim işlemini izleyebiliyorduk. O küçük yaşımda aklımdan pek çıkmayacak
sahneleri görmüş oldum böylece.
Usta kesicinin
en iyi becerdiği şeylerden biri de hayvanın derisini kesmeden yüzmekti. Bu işlemi
bir kere gören bir daha kolayına unutamaz. Bir başka ustalık göstergesi de iç
organları deşmeden bulaştırmadan çıkartmaktı.
Annelerin
(anneannem), işkembeyi evin önündeki çeşmeden uzun uzadıya yıkayıp
temizlediğini de net bir şekilde hatırlıyorum.
Daha sonraki
yıllarda bu kesim işlemi evden uzaklaştırıldı.
Her kurban
sabah saatlerinde Teyzecim (MUKE Teyzem) kurban etinin eve varmasını bekler
(yanılmıyorsam o gün de oruç tutardı/ zaten her fırsatta oruç tutardı/ bana
sorarsanız en az 20 ömürlük oruç tuttu), et gelince de kurban merasimleri
başlardı.
Öncelikle o
gün mutlaka kavurma yapılır, ev buram buram kavurma kokardı (Ben hala taze
pişmiş kavurma yiyemem).
Aynı gün
kalan kurban etinin çoğu dağıtılırdı.
Sakatatlar
ise dağıtılmaz, eve kalırdı, bizde sadece ciğer ve işkembe yendiği için pek
çoğu atılırdı. Uzakta kesim başladıktan sonra eve sakatatlar kasaba kalıyordu.
Kurbanda aile
ziyaretleri ilk gün ancak akşama doğru başlayabiliyordu. Bizim aile de oldukça
geniş olduğu için, aile büyüklerinin yaşadığı, bizim ev dahil, mutlaka
gidilmesi gereken birkaç ev vardı. Bayramlarda her eve, şehirlerde yaşayan
gençler de gelmiş olurdu. İlk günler her evden gençlerin bir kısmı gelene
hizmet için kalır, diğerleri ziyaret seferlerine çıkardı. İlk gurubun turu tamamlanınca
eve döner, hizmet nöbetini devralır, evin kalan gençlerini ziyarete yollardı.
Böylece ilk
ziyaret turu tamamlanır, daha sonra orta yaş ekibi sokağa dökülürdü. Bazen bir
eve gittiğinizde, o evin, evde bulamadığınız sakinleri aynı anda sizin evde
ziyarette olurlardı. Böyle köşe kapmaca yaptığınız insanlarla bile bir şekilde
bir yerlerde karşılaşırdınız. Sonuç olarak bu birkaç gün içinde herkesle
görüşülmüş, bayramlaşılmış olurdu.
Asıl mesele her evde bayramlık ikramlar idi. Çikolata tutulur, kahve yapılır, yanında mutlaka ev açımı baklava, süt helvası, börek gibi bir tabak daha olurdu. Bazı evlerin özel ikramı vardı, mesela Beylikte hamsili ekmek olurdu, Fazile Teyzede limonata, Gabada ise kurabiye. Yani bir bayramı şeker komasına girmeden atlatmak, şimdiki şartlarda pek mümkün değildi, ama o zamanlar insanlar her evde koca koca baklavaları mideye indirip, hiçbir şey olmadan bayramı geçirebiliyordu. (Aile evlerinin ve mezarlıkların lokasyon isimleri var, belki Sermin’den yardım alıp bu evleri ve ev halklarını da yazarım).
Bizim evde
ise annemin ölümünden sonra bu bayram ikramlarından baklava kaldırılmıştı. Sadece
kahve çikolata ve süt helvası ikram edilirdi. Bizim evin süt helvası gerçekten
çok güzel olurdu, ayni Kızkulesi spesiali de süt helvası diyebilirim.
Süt helvası,
benzerini sadece İskoçların yaptığı çok özel bir tatlıdır. Yıllar önce Elazığ’dayken
İskoç İngilizce öğretmenimiz bizim geleneksel tatlımız diye bizim süt helvasına
çok benzeyen bir tatlı yapmıştı.
Süt helvasının
da belki bir gün unutulacağını düşünerek buraya bizim ve İskoç kadının tarifini
vereyim.
Bizim tarif
oldukça zor bir tarif.
Sadece süt
ve eşit miktarda şeker ile yapılıyor. Sütü ve şekeri aynı anda tencereye
koyarak karıştırarak kaynatıyorsunuz. O kadar uzun kaynıyor ki miktar yarıya
düşüyor. Bundan sonra bir anda kıvam değişiyor. İşte bütün mesele bu anı
yakalamak, çünkü daha fazla kaynarsa renk bozuluyor.
Helvanın olduğunu
anlamak için bir kaşık dışarı alınıp, test edilir. Bazen de suya dökülerek test
edilir.
Kıvam alınca
tencerenin içinde tahta kaşıkla karıştıra karıştıra bayağı lokum gibi bir kez
daha kıvam aldırılır. Bu karıştırma işlemi helva artık koyulaştığı için daha da
zor olur. Karıştırırken bir miktar soğuyan helva artık tepsiye dökülür.
Bir gece
bekleyince kare şeklinde kesilir.
Tadı süt
reçeli diye satılan şeye benzer, ama çok daha tatlı ve güzeldir.
İskoç kadının
yaptığında ise süt ve şeker bir miktar da un ve tereyağı koyularak kaynatılıyor,
son anda içine karışık kuru yemiş atılıyordu. Böylece kıvam alması çok daha
kolay oluyordu. Diğer aşamalar ise karıştırma kısmı çok daha kısa olacak
şekilde aynı idi. Elbette tadı bizim süt helvasından biraz daha farklı ama oldukça
benziyordu.
İkramın da
bayramlara özel bir ritüeli vardı.
Gümüş bir
tepsi üzerinde, iki gümüş şekerlik bulunur, birine çikolata, diğerine süt helvası doldurulurdu. Gelen
misafirler maratona girmiş gibi birkaç evi ziyaret etmiş, bir kaçını da edecek
olduklarından çok oturamayacakları bilinirdi. Böylece koltuklara oturur oturmaz,
önce bu tepsi dolaştırılır, kahve isteyip istemedikleri sorulurdu.
Bizim evde
çikolatanın yüzüne kimse bakmaz, süt helvası ise çabucak biterdi.
Ben de
bayramlarda Pazar’a giden ekiptendim. Giderken Trabzon’dan tatlılar, börekler,
çikolatalar götürürdüm. Son yıllarda Meydan’da, renk renk, çeşit çeşit meyve
pestilleri satılmaya başlamıştı. İnsanların artık günde 10/15 dilim baklava
yemekten burunlarından şeker soluduklarını bildiğim için değişiklik olsun diye
bu pestillerden götürmeye başladım.
Pestilleri sıra
sıra büyücek tepsilere dizip, onu ikram etmeye başladık. Süt helvası kadar
rağbet gördü, son birkaç bayramda hep pestil ikram ettik.
Geçen sene
ilk defa ben de süt helvası denedim ve tutturdum. Bu yıl Çanakkale’de çok güzel
browni yapan bir işletme keşfettim. Ona browni yaptırıp lokum büyüklüğünde
kestirdim, tabii sosyal izolasyon devam ediyor, eve gelen giden yok, hepsini
biz yedik.
Umarım bundan sonra bayramlar, telefonla değil, eskisi gibi yüz yüze bayramlaşmalı olur.
10 adet çok
kuru olmayan hurma, eğer çok kuru iseler 10 dakika sıcak su içinde bekletip,
fazla suyunu alarak da kullanabilirsiniz/ eğer hurma yoksa 15 adet gün kurusu
kayısı da olur, ancak kayısı daha ekşi olduğundan üzüm miktarını artırmak
gerekir.
1 küçük çay
bardağı kadar tahin
1 paket
bitter, iyi kalite kakao
1 paket
Hindistan cevizi
1 avuç kuru
üzüm
5/6 adet iri
kıyılmış ceviz
İsteğe bağlı
iri kıyılmış farklı kuru yemişler
ÜZERİNİ
SÜSLEMEK İÇİN
Toz Antep
fıstığı/ Normal kakao/File badem/Hindistan cevizi
YAPILMASI
Hurmalarla
tahin bir öğütücüde iyice hamur haline gelene kadar çekilir. Hurmaların
kuruluğu ölçüsünde tahin miktarı biraz değiştirilebilir.
Daha sonra
bu hamura kakao, kuru yemişler katılıp yoğrulur. Hindistan cevizi karışımın
suyunu azaltacağından, uygun kıvamı bulmak için yavaş yavaş eklenmelidir.
Avuç
ortasında fındıktan büyük, cevizden küçük toplar haline getirilir.
Sunum
öncesinde dış kısımlarına yukarıda örneklerini verdiğim ya da istediğiniz bir
dış bulama yapılabilir. Ben sadesinin resmini paylaşıyorum. Ancak örnek olarak
bir kaçı Antep fıstığına, bir kaçı Hindistan cevizine, bir kaçı da kakaoya
bulanmış olursa, yeşil, beyaz, kahverengi toplarla çok şık bir sunum yakalamış
olursunuz.
İçine kattığınız ve dışına buladığınız maddeleri hayal gücünüze bağlı değiştirebilirsiniz, örnek olarak çocuklar için dış kısmı pasta süslerine de bulamak mümkün.
Bu aralar
bahçede ne bulursam onlarla bir yemek uyduruyorum. Bu gün de çok güzel bir meze
hazırladım.
İÇİNDEKİLER
Bir avuç
kadar sultani bezelye
Bir avuçtan
daha az normal bezelye
Bir avuç
taze iç bakla
Süzme peynir
Taze nane, adaçayı,
kekik yaprakları
1 diş
sarımsak
Zeytinyağı
YAPILIŞI
Sebzeleri
benmari usulü haşladım. Soğuduktan sonra baklaların kabuklarını çıkardım.
Süzme beyaz peynirden bir kalıbın üzerine bir miktar su koydum. Çatalla ezerek süzme yoğurt kıvamına getirdim. Taze baharatları ve sarımsağı iyice kıyarak bu sosun içine kattım. Beyaz sosu sebzelerin üzerine döktüm. En üste bir miktar sızma zeytinyağı damlattım. Peynir yeterince tuzlu olduğu için hiç tuz koymadım. Eğer süzme yoğurt ile yapılırsa tuz da koymak gerekir.
Köyde gerçek
adı Fener olan bir kadın yaşıyor. Köyde sıkça yapılan, ancak ilk kez ondan
yediğimiz için adını Fener koymayı uygun bulduğum börekle, akıtma arası bir
şey. Çok kolay yapılıyor ve oldukça lezzetli. Tabii ben biraz değiştirdim,
benim versiyon çok daha güzel olduğu için onu yazıyorum.
İÇİNDEKİLER
1 bardak un
1 paket
kabartma tozu
Ispanak
Beyaz
peynir; lor da olabilir
Tuz, su
YAPILIŞI
Bir bardak
un elenerek bir kaba alınır, içine peynirinizin tuzuna göre ayarladığınız
miktarda tuz ve kabartma tozu eklenerek, kuru malzemeler karıştırılır. Bu
malzemelere yavaş yavaş su eklenerek, kaşıkla alınacak kıvamda (akıtma kıvamı)
bir hamur elde edilir. Hamur 15/ 20 dakika dinlenmeye bırakılır.
Bundan sonra
içine ince kıyılmış, çiğ ıspanak ve yine ince ufalanmış beyaz peynir veya lor
eklenir. Hamura istenirse bir miktar acı biber de eklenebilir.
İç malzeme
hamurla iyice karıştırıldıktan sonra artık her şey hazır.
Yağsız
tavanın tabanına 1 cm kalınlıkta olacak kadar hamur koyulur. Orta ateşte hamur
yavaş yavaş pişirilir. Böreğin parçalanmaması ve kolayca çevrilmesi için,
tavayı sallayarak hamurun tavadan kendiliğinden kurtulmasını beklemek gerekiyor.
Ancak bundan sonra altının yeterince pişip pişmediği kontrol edilir ve piştiyse
ters çevrilir, diğer tarafı da pişirilir.
Tavanın içine
yağ koymaya gerek yok, yağsız daha güzel oluyor.
Çok kısa sürede hazırlanan; kahvaltıda ve çay saatinde afiyetle yenecek, doyurucu bir yiyecek.
Bu gün nefis
bir buzluk temizleme yemeği yaptım. Buzlukta bazı malzemeleri bulundurmayı
severim. Mesela her zaman buzluğumda
haşlanmış nohut olur. İstediğim anda
pilav, çorba, salata ya da mesela patlıcan yemekleri içine 1 avuç haşlanmış
nohut atarım. Bu şekilde haşlanmış nohut kullandığım için buzlukta sadece 1
avuç kalmıştı.
Çoğu zaman
köfteyi de 1 kg kıymadan yapar ve tek sıra halinde buzdolabı poşetlerine
koyarak buzlukta bulundururum. Böylece acil durumlar için her zaman hazırda bir
yemek olur.
Geçen gün
yerel bir markete gitmiş ve orada bulduğum ve köy kadınlarına yaptırdıklarını
söyledikleri, el açması mantı vardı. Öyle pek sık mantı yemeyiz ama bazen
çorbalara filan birkaç tane attığım olur. Bu mantıyı da denemek için az
miktarda almış, bir kısmını çorbada kullanmıştım, dolayısıyla geride bir avuç kadar kalmıştı.
Bahçeden
topladığımız domates ve biberlerle eylül ayında salça gibi bir şey yapıyoruz.
Salçadan farkı, bizimkinin suyunun çok daha fazla olması, bu nedenle konserve
halinde saklanması.
Bu domates
biber karışımının bir kısmına, soğan, sarımsak, zeytinyağı ve çeşitli
baharatlar ekleyerek bir sos hazırlarız. Bu sosu yıl boyunca sebze salatası,
pizza, ekmek, makarna üzerinde kullanırız. Bu yemeğe kattığım sos işte bu
sostu.
İÇİNDEKİLER
1 avuç mantı
1 avuç
haşlanmış nohut
3 adet köfte
1 bardak
pizza sosu
1 adet soğan
Zeytin yağı,
tereyağı, tuz, su, kuru reyhan
YAPILIŞI
Köftelerin
buzunu mikrodalga fırında çözmeye kalktım, ama bu fırını bir türlü becerip
kullanamadığım için köfteler yarı pişmiş çıktı. Ben de elimle ezip kıyma haline
getirip, bir miktar un katarak yoğurdum. Neredeyse nohut büyüklüğünde köfteler
elde ettim. Nohutları suya kayarak
buzlarını çözdüm ve kabuklarını çıkardım. Mantıları da bu sürede dışarıda
bekleterek onların da çözünmesini sağladım.
Bir soğanı
yemeklik doğrayıp, yağda hafifçe pembeleşene kadar çevirdim. İçine köfteleri
atıp, çevire çevire bir miktar pişmelerini sağladım.
Nohutları,
mantıları ve sosu üzerine ekledim. Bir bardak daha kaynar su ve tuzunu ekleyerek, fokurdadıktan sonra
tencerenin altını kıstım. Mantılar şişene kadar 10/ 15 dakika pişirdim. Çok az
sulu bir yemek meydan geldi. Üzerine kuru reyhan ekleyerek afiyetle yedik.
Bundan sonra
menüme alacağım kadar güzel bir yemek oldu.
Sos yoksa
biber, domates salçası karışımı su ile açılarak kullanılabilir. Mantı yoksa
erişte de koyulabilir.
Bizim evde
hiç acı yemeyen biri olduğundan acı koymadım ama bu yemeğe acı biber de çok
yakışır.
Hatta içine
bir miktar ıspanak ya da semiz otu da çok iyi gider.
İstenirse
üzerine sarımsaklı yoğurt ile de servis edilebilir.
Aynı
malzemelerle çorba da yapılabilir. Tabii bu durumda unu köfteye katmak yerine
çorbanın suyuna katmak daha mantıklı olacaktır.
Bence bu yemek ya da benzerleri mutlaka, Anadolu’da bir yerlerde yapılmaktadır, çünkü çok otantik ve klasik bir Türk yemeği oldu. Yani ben keşfetmiş olamam.
Karantinada benim kimden ne eksiğim var dedim. Pide bile yapmayak mı?
İÇİNDEKİLER
3 bardak un
1 paket yaş
maya
1 yemek
kaşığı şeker
1 çay kaşığı
tuz
3 kaşık
zeytinyağı
İstendiği
kadar kavurma
Rendelenmiş
peynir
Tereyağı
HAZIRLAMA
Bir paket
yaş maya, 1 bardak ılık su ve 1 kaşık şeker ile 10 dakika mayalanır. Tuz,
zeytinyağı ve un ile iyice karıştırılıp
hamur elde edilir. Hamur 2 katına çıkana kadar mayalanmaya bırakılır.
Mayalanan hamurun tahta bir kaşıkla havası alınır.
Hamur bir
merdane yardımı ile uzun bir şekilde açılır. İstenilen iç malzemesi koyularak,
uçlardan kapatılıp pide şekli verilir.
Önceden
ısıtılmış 180 derecelik fırında 35/40 dakika pişirilir.
Sıcakken üzerine istenilen miktarda tereyağı koyularak misler gibi yenilir. Yanına ayran ya da şalgam suyu gibi içecekler uygun olur.